Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Tarih Felsefesi Gönderileri

Tarih Felsefesi kitaplarını, Tarih Felsefesi sözleri ve alıntılarını, Tarih Felsefesi yazarlarını, Tarih Felsefesi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Homeros’un krallara söven Thersites’i tüm zamanlar için kalıcı bir kişiliktir. Hiç kuşkusuz her çağda Homeros’un zamanında olduğu gibi vuruşlar almaz, sağlam bir değnekle dayak yemez; ama hasedi, dikkafalılığı etinde taşıması gereken dikendir ve onu kemiren ölümsüz kurt eşsiz amaçlarının ve sövgülerinin dünyayada her şeye karşın bütünüyle sonuçsuz kalmalarından duyduğu acıdır. Ama Thersitesciliğin yazgısından duyduğumuz sevincin zararlı bir yanı da vardır.
Efsaneler, halk şarkıları, gelenekler böyle kökensel tarihten dışlanmalıdır, çünkü bunlar tarihsel olarak henüz puslu öğelerdir ve bu nedenle bilinçleri puslu halkların tasarımlarına aittir. Burada ne olduklarını ve ne istediklerini bilen halklar ile ilgilenmeliyiz. Görülen ya da görülebilir edimselliğin toprağı bundan böyle daha sağlam bireyselliğe gelişmiş halklarda tarihsel öğeyi oluşturmayan o efsanelerin ve şiirlerin büyüme zemini olan geçicilikten daha sağlam bir zemin sağlar.
Reklam
Mutluluğun Diyalektiği Olmaz
Dünya tarihi mutluluğun zemini değildir. Mutluluk dönemleri onun içinde boş sayfalardır; çünkü bunlar müşterek-uyum dönemleridir, karşıtlığın/muhalefetin bulunmadığı... 1837 (ölümünden sonra)
_Tarih felsefesi, tarihin düşünme bakımından ele alınmasından başka bir şey değildir. Çünkü insan düşünendir; hayvandan bu noktada ayrılır, insanca olan her şeyde, insanca olduğu ve hayvanca olmadığı sürece, düşünme vardır; böylece, tarihle her türlü uğraşmada düşünme vardır. _Tarihe, objektif olarak yukardan bakılırsa, olay kuşbakışıyla doğru
Diyebiliriz ki, hiçbir yerde İncil'de olduğu kadar devrimci sözler yoktur, çünkü geçerli her şey ilgisiz bir şey, dikkate değmez bir şey olarak koyulur.
Cennet bir parktır ki, orada insanlar değil ama ancak hayvanlar kalabilir.
Reklam
"Dünya tarihi bir mutluluk sahnesi değildir. Mutluluk dönemleri boş sayfalardır."
Felsefenin işi yalnızca kendini Dünya Tarihinde yansıtan İdeanın parıltısı iledir. Felsefe dolaysız tutkuların edimsellikteki bıkkınlık verici devimlerinden geriye irdelemenin dinginliğine çekilir; ilgisi kendini edimselleştiren İdeanın, hiç kuşkusuz yalnızca Özgürlük bilinci olarak varolan Özgürlük İdeasının gelişim sürecini bilmektir. Dünya Tarihinin Tinin tarihinin değişmekte olan sahneleri altındaki bu Gelişim Süreci ve edimsel Oluş süreci olması olgusu - bu olgu gerçek Theodike, Tanrının Tarihteki aklanışıdır. Ancak olanların, her gün olmakta olanların yalnızca Tanrı olmaksızın olamayacakları değil, ama özsel olarak Onun İşi oldukları içgörüsüdür ki Tini Dünya Tarihi ile ve Edimsellik ile uzlaştırabilir.
Sayfa 330 - İdeaKitabı okudu
Almanya utkulu Fransız orduları tarafından işgal edildi, ama Alman ulusallığı bu baskıyı üzerinden attı. Almanya'da ana kıpılardan biri Tüze Yasalarıdır; bunlara hiç kuşkusuz Fransız baskısı yol açtı, çünkü daha önceki düzenlemelerin eksiklikleri özellikle bu yolla açığa çıktı. Bir İmparatorluk yalanı bütünüyle yitti. Egemen devletlere parçalandı. Feodal yükümlülükler ortadan kaldırıldı, mülkiyet ve kişi özgürlüğü ilkeleri temel ilkeler yapıldılar. Devlet görevleri her yurttaşa açıktır, ama beceri ve uygunluk zorunlu olarak koşuldur. Hükümet sorumluluğu resmi dünyaya aittir, ve tekerkin kişisel kararı dorukta durur, çünkü bir son karar, daha önce belirtildiği gibi, saltık olarak zorunludur. Gene de sağlamlaşmış yasalar ve Devletin belirli örgütlenişi durumunda, yalnızca tekerkin kararına bırakılan şey tözsellik açısından çok az önemi olan noktalardır. Hiç kuşkusuz eğer payına soylu bir tekerk düşerse, bu bir ulus için büyük bir talih sayılmalıdır; gene de büyük bir devlette bunun bile önemi çok azdır, çünkü bu devlet gücünü Usunda bulur.
Sayfa 329 - İdeaKitabı okudu
Öznel İstençlerin bu çarpışması böylece üçünü bir kıpıya, duygusal yatkınlık kıpısına götürür ki, Yasaların içsel olarak isteniyor olmalarıdır; yalnızca törel bir alışkanlık değil, ama duygusal yatkınlık: -Yasaların ve genel olarak Anayasanın sağlam birşey olduğunun, kendi tikel istençlerine onlar karşısında boyun eğdirmenin bireylerin en yüksek ödevleri olduğunun bir duygusu. Yasalar, anayasa ve hükümet üzerine çeşitli görüşler ve düşünceler olabilir, ama bu görüşlerin Devlette tözsel olanın karşısında altgüdümlü olarak alınmaları ve onlardan vazgeçilmesi yönünde bir duygusal yatkınlık olmalıdır; dahası, Devlette duygusal yatkınlığı karşısında daha yüksek ve daha kutsal hiçbirşey olmamalı, ya da eğer gene de Din daha yüksek ve daha kutsal olacaksa, onda Devletin anayasasından ayrı ya da ona karşıt olacak hiçbirşey kapsanmamalıdır. Hiç kuşkusuz Devletin yasalarını ve anayasasını Dinden bütünüyle ayırmak temel bilgelik olarak geçerlidir, çünkü bağnazlık ve ikiyüzlülük bir Devlet Dininin sonuçları olarak korkutucudur; ama Din ve Devlet içerik açısından ayrı olsalar da, buna karşın köklerinde birdirler ve yasalar en yüksek doğrulanmalarını Dinde bulurlar.
Sayfa 324 - İdeaKitabı okudu
Reklam
Kötüyü İyiye ve İyiyi kötüye çevirerek tüm tikelleri sallantılı kılan bu diyalektikte en sonunda geriye İçselliğin kendi arı etkinliğinden, Tinin Soyutlamasından, Düşünceden başka birşey kalmadı. Düşünce herşeyi Evrensellik biçimi altında irdeler ve bu yolla Evrenselin etkinliği ve üretimidir. O eski skolastik tanribilimde asıl içerik, Kilisenin
Sayfa 318 - İdeaKitabı okudu
Baronlar ve kentler ancak adım adım önemlerini arttırdılar. Özellikle taht uğruna çatışmalar ve savaşlar yoluyla büyük ağırlık kazandılar. Kralların baskıları ve istemleri dayanılmaz oldukça, çekişmeler, giderek savaşlar doğdu: Baronlar Kral Johan'ı İngiliz özgürlüğünün, eş deyişle özellikle İngiliz soyluluğunun ayrıcalıklarının temeli olan Magna Charta'ya yemin etmeye zorladılar. Bu özgürlükler arasında türe özgürlüğü hepsinin üstünde geliyordu; hiçbir İngiliz kendi eşitleri tarafından verilen mahkeme yargısı olmaksızın kişisel özgürlüğünden, mülkünden ya da yaşamından yoksun bırakılamayacaktı. Dahası, herkesin kendi mülkiyeti üzerinde özgür tasarruf hakkı vardı. Dahası, kral başpiskoposların, piskoposların, kontların ve baronların onayı olmaksızın hiçbir vergi getiremeyecekti.
Sayfa 295 - İdeaKitabı okudu
Yalnızca Yahudiler durumunda yalın Birlik ilkesinin düşünceye yükseldiğini gördük, çünkü yalnızca onlar arasında düşünce için varolan Bire tapınılıyordu. Şimdi soyut Tine arındırmada geriye bu Birlik kalmış, dahası Jehova tapınmasına yüklenen o tikellikten de kurtulmuştur. Jehova yalnızca bu tekil halkın Tanrısı, Abraham'ın, Isaak'ın ve
Sayfa 261 - İdeaKitabı okudu
Böylece Germanik Dünya dışsal olarak yalnızca Roma Dünyasının sürdürülmesi olarak görünür. Ama onda bütünüyle yeni bir Tin yaşıyordu ve bundan şimdi Dünyanın kendini yeniden yaratması, kendi üzerine dayanan özgür Tinin, Öznelliğin saltık öz-istencinin yeniden doğması gerekiyordu. Bu içtenliğin karşısında içerik saltık başkalık olarak durur. Kendini şimdi bu ilkelerden geliştiren ayrım ve karşıtlık Kilise ve Devlet arasındadır. Bir yanda Kilise saltık gerçekliğin varoluşu olarak kendini geliştirir; çünkü o bu gerçekliğin bilincidir, ve aynı zamanda Öznenin ona uyumlu kılınması etkinliğidir. Öte yanda, kendi erekleri ile dünyada bulunan dünyasal bilinç durur-Devlet ki, yürekten, güvenden, genel olarak öznellikten doğar. Avrupa Tarihi bu ilkelerden her birinin Kilisede ve Devlette kendi için gelişiminin, sonra ikisinin yalnızca birbirlerine karşı değil, ama, her birinin kendisi bütünlük olduğu için, her birinin kendi içinde karşıtlığının, ve son olarak bu karşıtlığın uzlaşmasının sergilenişidir.
Sayfa 252 - İdeaKitabı okudu
Öyleyse insanların bilinçlerinin önünde duran şey anavatan ya da böyle törel bir birlik değildi; tersine, kendilerini Yazgıya teslim etmeye ve yaşama karşı eksiksiz bir ilgisizliğe bırakmaya yöneltiliyorlardı - bir ilgisizlik ki, onu ya düşüncenin özgürlüğünde ya da dolaysız duyusal hazda arıyorlardı. Böylece insan ya varoluş ile bozuşmuş ya da bütünüyle duyusal varoluşa teslim olmuştu. Ya belirlenimini İmparatorun kayrasını kazanma yoluyla, şiddet, kalıt hileleri ve kurnazlıklar yoluyla haz araçlarını elde etme çabasında buluyordu; ya da dinginliğini henüz sağlam ve kendinde ve kendi için varolan birşeyler verebilen felsefede arıyordu: Çünkü o zamanın dizgeleri, Stoacılık, Epikürcülük ve Kuşkuculuk, gerçi kendi aralarında karşıtlar olsalar da, aynı şeyi veriyor, Tini edimselliğin sunduğu herşeye karşı ilgisiz kılabiliyorlardı. Bu felsefeler buna göre kültürlü insanlar arasında çok yaygındı; ortaya Düşünce yoluyla, Evrenseli üreten etkinlik yoluyla insanın kendi içinde sarsılmazlığını çıkarıyorlardı. Ama felsefe yoluyla bu iç uzlaşmanın kendisi yalnızca arı kişilik ilkesinde soyut bir uzlaşmaydı; çünkü arı olarak kendi kendisini nesne yapan ve kendi ile uzlaşan Düşünce herhangi bir nesneden bütünüyle yoksundu, ve Kuşkuculuğun sarsılmazlığı ereksizliğin kendisini İstencin ereği yaptı. Felsefe yalnızca tüm içeriğin olumsuzluğunu biliyordu ve artık sağlam hiçbirşeyi olmayan bir dünya için bir umutsuzluk öğüdüydü. Daha yüksek bir Uzlaşma isteyen dirimli Tine doyum veremezdi.
Sayfa 234 - İdeaKitabı okudu
153 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.