Yıllarca I. Dünya Savaşı'nın; bir sömürgecilik, yeni topraklar kazanma, ütopik sınırlara ulaşma (turan politikası) ve daha çok güçlenme olduğunu öğrendik. Bu savaşın başlatıcıları kadar savaşa gönül vermiş müttefiklerin de ne kadar kan gözlü olduğunu gördük. Savaş, başlı başına bir yıkımken üç beş politikacı ve askeri liderlerin ego tatminleri neticeleriyle daha da vahşi hale geldiğini tarih kitaplarında görüyor, yaşadığıkız toplumlarda bunların etkilerini yaşıyoruz. Hala savaştan kalma geleneklerimiz, düşüncelerimiz, niyetlerimiz var.
Dünya edebiyatına nam salmış bir yazarın I. Dünya Savaşı'nı son büyük savaş olarak görmesi hatta bu savaşın sadece (İngilizler) bir ideolojiyi yok etmek üzerine olduğunu iddia ettiğini duymak ne saçma. Gerekli gördüğü ve desteklediği ülkesinin dünyaya yaptıklarını görünce iğrenmemek elde değil. Savaşın içindeyken göremiyordu gibi bir bahane de çocukça.
Liberalizmin gerekliliği, Alman ideolojisinin yerle bir edilmesi falan filan. Sonuç gizli politik eylemler. O ülke senin bu ülke benim yak yık yok et. Olmadı Wells, olmadı.