Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar Sözleri ve Alıntıları
Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar sözleri ve alıntılarını, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar kitap alıntılarını, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Mecliste Tapduk Emre’ye vecd-u hâl geldi; “ Şevkimiz var, haydi, sen de biraz terennüm et!” diye Yûnus-ı gûyende’ye hitâb etti; lâkin bunu birkaç def'a söylediği hâlde, ondan hiçbir ses çıkmadı. Nihâyet, oduncu Yûnus’a dönerek : “Haydi” dedi; “artık zamanı geldi; kilidin açıldı; Hacı Bektaş Velî sözü yerine geldi; durma söyle!” . Bunun üzerine Yûnus’un hicâbı ref' olarak kilidi açıldı; derhâl beliğ ve ârifâne nutuklar, ilâhiler söylemeye başladı.
Arslan Baba, menkabeye göre ashabın ileri gelenlerindendi. Meşhur bir rivayete göre, dörtyüz sene ve diğer bir rivayete göre de, yediyüz sene yaşamıştı. Onun Türkistan’a gelerek Hoca Ahmed’i irşada me’mur olması, bir manevi işarete dayanıyordu :
Hazret-i Peygamber’in gazalarından birinde, Ashab-ı Kiram nasılsa aç kalarak onun huzuruna geldiler; biraz yiyecek istirham ettiler. Hazret-i Peygamber’in duası üzerine Cibril-i Emin, Cennetten bir tabak hurma getirdi; fakat o hurmalardan bir danesi yere düştü. Hazret-i Cibril dedi ki : “Bu hurma sizin ümmetinizden Ahmed Yesevi adlı birinin kısmetidir". Her emanetin sahibine verilmesi tabii olduğu için, Hazret-i Peygamber, ashabına, içlerinden birinin bu vazifeyi üzerine almasını teklif etti. Ashaptan hiçbiri cevap vermedi; yalnız Baba Arslan inayet-i risalet-penahi ile bu vazifeyi üzerine alabileceğini söyledi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber, o hurma danesini eliyle Arslan Baba’nın ağzına attı ve mübarek tükrüklerinden de ihsan etti. Hemen hurma üzerinde bir perde zahir oldu ve Hazret-i Peygamber, Arslan Baba’ya, Sultan Ahmed Yesevi’yi nasıl bulacağını ta'rif ve ta'lim ederek, onun terbiyesi ile meşgul olmasını emretti. Bunun üzerine Arslan Baba Sayram’a - yahut Yesi’ye - geldi ve üzerine aldığı vazifeyi yerine getirdikten sonra, ertesi yıl vefat eyledi...
Mevlânâ için, tasavvuf, billûrlaşmış bir “ belli kâideler ve akideler mecmuası” değil, duyulan, yaşanılan bir şeydir ki, öyle aklî ve hissî muhâkemât ile değil, tehaddüsî keşf ile, yâni ilham ile, aşk ile anlaşılabilir.
Rivayete göre, birgün Tapduk Emre, Yunus’un getirdiği odunlara bakarak hepsinin düz ve kuru olduğunu görünce, “ Dağda hiç eğri odun kalmamış mı?” sualini, bilmezlikten gelerek sormuş; Yunus da : “ Dağda eğri odun çok; lakin senin kapında odunun bile eğrisi yakışmaz!” cevabını vermiş