Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Terennüm, Tereddüt, Tahakküm

Türk Muhafazakarlığı

Hasan Aksakal

Türk Muhafazakarlığı Gönderileri

Türk Muhafazakarlığı kitaplarını, Türk Muhafazakarlığı sözleri ve alıntılarını, Türk Muhafazakarlığı yazarlarını, Türk Muhafazakarlığı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Post-modernizm
Post modernite bir otorite kaybıdır; ya da otoritenin varlığının yitimidir. ailede anne babanın, okulda öğretmenin, politikada parlamenterlerin, inançta dini referansların dahası üniversitede bilim insanlarının, yazarların, tıp doktorlarının herhangi bir konuda uzmanlık sahibi olanların...
Türk Muhafazakarlığı
Türk Muhafazakarlığı
Cemaatlerin herkesi aynı tornadan geçirerek, eleştirel aklı körelterek, standart, vasat adamlar yetiştirmeye, bu yolla bazı noktalarda güç sahibi olmaya Talip oldukları yönünde bir inanç beslemektedir (Mehmet Efe Hk)
Sayfa 185Kitabı okudu
Reklam
222 syf.
9/10 puan verdi
·
6 saatte okudu
Türk muhafazakarlığı - Hasan Aksakal
Türk muhafazakarlığını oluşturan entel dantel kadronun ucubeliklerini, bilinmeyen ve karanlık noktalarını, pratik-söylem ikircikliğini anlatan kıymetli bir çalışma. Bazı yerleri okurken kahkaha attım maalesef. Muhafazakarlığın neyi muhafaza ettiği sorusu kafama kıymık gibi battığı için, bu kitap sayesinde öğrenmiş oldum: kar'larını.. Puan olarak 9/10 veriyorum. Siyaset-bilimcilerin okumasını tavsiye ederim.
Türk Muhafazakarlığı
Türk MuhafazakarlığıHasan Aksakal · Alfa Yayınları · 201736 okunma
İlerleyen kısımlarda değineceğimiz üzere, rehavet ve keyif insanıdır Beyatlı. Gönül eri, sarhoş anlamlarına gelen 'rint'lere verdiği önemi en açık şekilde gördüğümüz "Rindlerin Akşamı", şairin bir diğer yönünü bize gösterir. İslamın yarın ölecekmiş gibi çabalamak konusunda sınırları gayet belirli kurallarını aşan, aşamadığında onu esneten, estetiğe sığınan, duygusal taşkınlıklara gebe bir ruhu ve biraz da ilmihal Müslümanlığından uzak, hatta azade, Bektaşi-meşrep bir dünyevi Müslümanlığa temayülü vardır Yahya Kemal'in (Aksakal 2017; 110-111).
Şahsiyetini ortaya koyup azametini ispat ettiği bir örnek de yoktur, çünkü küçük hesaplar ve büyüklenme zaafı arasında dalgalanıp durulması; alkole, melale, başına buyrukluğa alış(tırıl)masına ve Parisyen bohem-sanatkar olarak başka bir gözle görülme ayrıcalığına sahip olmasına rağmen itibarı hep kritik bir eşikte durmuştur. Yaşadığı birkaç şahsiyet analizi imkanı sunan olayda ya (Atatürk'ün huzurunda) ayağa kapanmıştır, ya (Madrid Sefaretinden Paris'e firarı ya da Celile Hanım olayında) kaçıp s aklanmıştır, ya (adının karıştığı rüşvet skandalında) tanıdıklarını devreye sokup kurtarılmayı beklemiştir. Bu açıdan bakıldığında, Yahya Kemal Türk edebiyatının çilelerle boğuşan "kahraman şair" tiplemesinden, örneğin Namık Kemal'den veya Mehmet Akif'ten, uzağa düşmektedir (Aksakal 2017; 110).
Yahya Kemal fikirler aleminde de bir seyyah olmuştur. Bir Osmanlı olarak yeşeren fikirleri 20. yüzyılın başlarında tamamen Abdülhamid karşıtı ve Batı-yanlısıyken, Paris'te geçen dokuz yıl zarfında önce sosyalist, sonra Turancı olur. Burada durmaz; peşi sıra bir de Albert Sorel'den, Maurras'nın Action François çizgisinden etkilenen yeni bir tür milliyetçiliğe uzanır. Bunu bugünkü milliyetçilik kuramlarındaki "perennialism" [süreklilikçilik) olarak isimlendirebiliriz (Aksakallı 2000; 108).
Reklam
Nitekim olgunluk dönemi -1873 ve sonrası- eserlerinde görüldüğü üzere, (Namık) Kemal Herder'deki "Volksgeist"a, Rousseau'daki "esprit de la nation"a, Burke'deki "national character" e inanır ve sürekli olarak bir ruh idealizmi yapmaya çabalar (Aksakal 2017; 81).
Devletin muazzam baskısı, Batılıların ancak belli konularda size kulak vermesi, Türkiye'de okur-yazar oranının kıtlığı, kütüphane sorunu, kurumsal ve maddi destek sıkıntılarıyla uğraşırken, bir yandan da göz sağlığını yitirmiştir Meriç. Yine de, Türkiye'de yetişen insanlar için, o parçalarla ve fragmanlar halindeki değerlendirmeleriyle bile, Cemil Meriç Oryantalizmin kapılarını Edward Said'den önce açmaktadır (Aksakal 2000; 46).
19. yüzyılda Avrupa'nın Hasta Adamı olarak anılmadan önce, Türkler üç yüzyıl boyunca Avrupa kıtasının yaklaşık olarak % 25'ine hükmetmiş bir tarihe sahip. Bu tarihsel veri, Türk milliyetçilerine gurur kaynağı olmadan önce, Türklere, Avrupa kimliğinin anti-tezi olma ayrıcalığı vermiştir. "Korkunç Türk" diye bilinen fenomen, barbar, Sarı ırka mensup ve susadığında su yerine düşmanlarının kafatasından kan içen insan imajıyla uzun yüzyıllar boyunca var olmuştur (Aksakal 2000; 29-30).
Yahya Kemal'i beğenmeme konusunda Tanpınar'la hemfikir olan Necip Fazıl, eski dostu Tanpınar'ı defalarca komünist ilan etmiş, asılsız ihbarlarla, kara-propagandayla onun üniversiteden atılması için çaba sarf etmiştir. Aynı Necip Fazıl, Fuad Köprülü'ye ve Celal Bayar'a hakaretten iki kez mahkum olmuştur. Nurettin Topçu ve çevresi de Necip Fazıl ve çevresince sürekli marjinalleştirilmiştir. (Aksakallı 2000; 24).
Reklam
Daha önemlisi, muhafazakar çevrelerde, Atatürk' ün Necip Fazıl'ı da o kısıtlı şartlar altında Paris'e devlet bursuyla gönderdiği gerçeği neden unutturulmaya çalışılmıştır; neden Atatürk'ün aynı ilham verici telgrafı diğer burslular gibi kendisine de gönderdiğini Necip Fazıl gizlemiş; Paris'e gönderilmesinin hikayesini önemsizleştirmeye, unutmaya, unutturmaya meyletmiştir? Necip Fazıl'ın bu "unutturma" hikayesi aslında bize ana-akım muhafazakar anlatıya dair düşündüğümüzden biraz daha fazlasını söylüyor. Muhafazakarlığın sürekli bir hatırla(t)ma gayreti üzerine kurulu oluşu ile Türkiye'deki muhafazakarların birçok şeyi unut(tur)ma temayülü, hatta çabası diğer pek çok şeyden daha ironik. Üstelik bu unutturma sadece Necip Fazıl'a özgü de değil. Aynı bursla, aynı "Promete motivasyonu"yla muhtemelen çok benzer bir telgraf eşliğinde, üç yıl sonra Nurettin Topçu da Fransa'ya gönderilmiştir. Ve ilginçtir, o da bu bahsi konuşmayı pek yeğlemiyor (Aksakal 2017; 18-19).
Toplumun geneline sirayet etmiş olan bu dile, tarihe, coğrafyaya ilişkin meraksızlık ve öğrenmeye kapalılık nedeniyle özellikle Yahya Kemal, Necip Fazıl, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurettin Topçu, Samiha Ayverdi, Cemil Meriç gibi muhafazakar fikir-sanat insanlarının ülkedeki geniş muhafazakar-mukaddesatçı kitleden neredeyse tiksindiklerini çeşitli yazılarında dile getirdiklerini hatırlamamız gerekir (Aksakal 2017; 17).
Türk toplumu, bilhassa 'muhafazakar' olarak kendini tanımlayanlar dil, tarih ve coğrafyalarının geçmişiyle de bugünüyle de anlaşılması güç bir ilgisizlik içerisindedir (Aksakal 2017; 16).
Sonuç olarak muhafazakarların çok sevdiği kelimelerden biri olan "huzur", Türkiye'de sadece bir apartman adıdır diyebiliriz (Aksakal 2017; 16).
"Batan güneşi seviyorum, çünkü yeniden doğacaktır. Yıkılan sütunu seviyorum, çünkü yeniden yükselecektir." Nietzsche
Sayfa 216Kitabı okudu
136 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.