Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Türk Tarihinde Osmanlı Asırları 1- 2 Cilt

Samiha Ayverdi

Türk Tarihinde Osmanlı Asırları 1- 2 Cilt Sözleri ve Alıntıları

Türk Tarihinde Osmanlı Asırları 1- 2 Cilt sözleri ve alıntılarını, Türk Tarihinde Osmanlı Asırları 1- 2 Cilt kitap alıntılarını, Türk Tarihinde Osmanlı Asırları 1- 2 Cilt en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hakikat!
İnsanı Allah'dan, Allah'ı insandan ayıran dünya görüşü, ne yazık ki insanı insandan ayırarak, ferdi, egoizm zindanında hapsetmiş, böylece de onu, " Varsa ben, yoksa ben!" dedirtmek azâbına uğratmıştır.
Sayfa 171 - Çağın sorunu...Kitabı okuyor
Nefs ham iken hırs doludur. Ancak ruh makamına gelince hırslarından arınabilir.
Reklam
Taassup Hz. Cili’nin dediği gibi cehennemin en son durağıdır. Yani insan hangi kuralın içine gömülmüşse o, insanda cehennem yaratır. Bu bakış açısından mutasavvıflar şeriatı çok farklı bir anlamda yorumlarlar. Şeriatı kuralların içine sıkışmış kaideler değil de aşkın manasında ilerlemek için yol gösterici kaideler olarak anlatırlar. Dolayısıyla insanın tasavvuf inancı olmadan dinin manasını idrak etmesi çok zordur.
İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın!
Gösteremezdi. Zira o adamlar devleti kendileri için değil, kendilerini devlet için lüzumlu gören Serdengeçti fedailer, ruh sağlığına sahip büyük insanlardı. Kimseden nimet ve atıfet beklemezler, beklemedikleri içinde kimseden korkmazlardı.
Şeriat, tarikat yoldur varana./Hakikat, marifet andan içeru!
Bir şeriat adamı, yani bir teolog demek: dinin materyali ile alakalı nazariye ve mevzuların mütehassısı demekti. Bir mutasavvıf, yani bir derviş ise bu nazariyeleri vahdetçi bir görüşle günlük hayata getirip mücerredi müşahhas mefhumlar halinde yaşayan kimse demekti.
Cehâlet ve menfaat gibi iki kuvvet birleşti mi, câhil kütleyi ayaklandırmaktan kolay bir şey olamazdı.
Reklam
Yeniçeri - Ocak
Daha kuruluşunda başı bir pîre bağlanmış ve bir tekke-kışla terbiye ve inzibâtı içinde, harpte celâdete; sulhta itâate ayarlanmış olan bu sırlı ve sihirli uzviyet, iki buçuk asırdan beri ulûfesini alırken bile erenler meydanına çıkar gibi edep ve saygı ile boyun kesmiş: " Allah Allah illallah... Baş ûryan sîne püryan kılıç al kan, bu meydanda nice başlar kesilir olmaz hiç soran... Eyvallah, kahrımız kılıcımız düşmana ziyan, itâatimiz padişaha ayân... Üçler yediler kırklar gulbank-i Muhammedî nûr-u nebî kerem-i Ali Pîrimiz hunkârımız Hacı Bektaş Velî demine devrânına Hû diyelim Hû..." diyerek uzatılan keseyi alıp kışlasına koşmuş, zaman zaman geçirdiği krizlere rağmen, her kıymetten üstün tuttuğu îman ve gâyesinin uğrunda, Türk idâre ve medeniyetini arz-ı meskûnun hemen her köşesine taşımıştır.
Kibir!
İhtiraslı devlet adamları, cenklerin getireceği şan ve şeref peşinde koşarken acaba memleketin iç düzeni ne halde bulunuyordu? Mülkî, askerî, hukûkî, içtimâî ve kültürel mekanizma, bir zamanlar kıl kadar aksaklık göstermeyen eski muvâzene ve kudretini kaybetmişe benziyordu. Devletçilik rûhunun temeli olan kapalı sınıf sisteminde çatlaklara meydan vermeyen o sıkı disiplin pek de devam ediyora benzemezdi. Bir başıboşluk, bir mesûliyetsizlik ve düşmanı küçümsemeye alışmış bir gurûrun, gözleri dumanlamış, idrakleri karartmış olduğu artık bir gerçekti.
Zafer, gayrete âşıktır.
Hâlbuki artık Osmalı tahtında Yavuz gibi sabahlara kadar kütüphânesinde okuyup yazan gunduzleri sâde, şatafatsız ve ferâgatli bir hayat sürerek bütün gücünü devlet hizmetine tahsis eden bir hükümdar yoktu. Hem olsa da yer yer çatlaklar başlamış bulunuyordu.
Öğretmen - Muallim
Zîra o zamanlarda hoca, kuklalaşmış bir memur değildi. Onun için de talebesini sınıf usûlünün mekanik metoduna göre yetiştirmiyor, istiklâlli bir perspektiften seyrettiği bilgiyi, eli kolu bağlanmamış bir sisteme göre tâlim ve telkîn ediyilordu.
Reklam
Tevhid
Bu nasıl muvâzeneli ve işlenmiş bir rûhun yarattığı dünya idi ki madde ile yekcücut olup ondan konuşan imân, âdeta madde denen kesif varlığı billurlaştırmış, elle tutulan, gözle görülen bir sûrette kendi söyleyici olmuştu. Devletçilikte bu ruh, idârecilikte bu ruh, barışta, savaşta, cemiyette, âilede, idârede, alışta verişte, hunerde san'atta hulâsa hayatta, ölümde seyreden, hümeyleyen hep bu ruh idi.
Menfaat dünyası...
Seyri ve neticesi ne olursa olsun, her kaynaşma ve ayaklanmada mühim olan, birer figüran artist rolündeki yığınların çıkardığı gürültü değil; bu yığınların gizli ve aşikâr talep, ızdırap ve zaaflarını sezip bunları şahıs ve zümre menfaatleri adına kullanmasını bilen anarşi merkezlerinin gâyesidir. Bu belirli ihtiraslar etrâfında merkezleşen gâyeler ise sosyal şartların ve siyâsî buhranlarin halk için müşküller arzettiği devirlerde ki hoşnutsuz ruh hâletinden faydalanarak ucuz menfaatler karşılığı kütleyi kendine kazanır.
Gerçek İnsan
İşte kimseden lütuf ve âtıfet beklemedikleri için kendilerini kimseye zebun ve borçlu hissetmeyen bu ilim, irfan ve hikmet sâhipleri ağır bastıkları müddetçe devlet de şahlandıkça şahlanmıştır.
Sayfa 141 - KubbeAltı NeşriyatKitabı okuyor
Şeytan… Gereklidir!
“Ben” demekten kurtulması için ve kendisinde bir varlık olmadığını idrak için şeytan Allah’ın izniyle onu hataya zorlar. İşte bu bakımdan şeytan zaruridir ki insan kendi çirkinliğini onunla görür.
Fransız İhtilali!
Böylece de beşeriyet kuru ve maddeci bir medeniyetin çorak ve ıssız vadisinde, kendi kendisinin yabancısı olarak, gelecek zamanların meçhul istikametlerine belki de felaketlerine doğru kendine bir yol çizmiş bulunuyordu.
48 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.