Bu nasıl muvâzeneli ve işlenmiş bir rûhun yarattığı dünya idi ki madde ile yekcücut olup ondan konuşan imân, âdeta madde denen kesif varlığı billurlaştırmış, elle tutulan, gözle görülen bir sûrette kendi söyleyici olmuştu. Devletçilikte bu ruh, idârecilikte bu ruh, barışta, savaşta, cemiyette, âilede, idârede, alışta verişte, hunerde san'atta hulâsa hayatta, ölümde seyreden, hümeyleyen hep bu ruh idi.