Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Türkçü Faşizmden "Türk-İslam Ülküsü"ne

Fatih Yaşlı

Türkçü Faşizmden "Türk-İslam Ülküsü"ne Gönderileri

Türkçü Faşizmden "Türk-İslam Ülküsü"ne kitaplarını, Türkçü Faşizmden "Türk-İslam Ülküsü"ne sözleri ve alıntılarını, Türkçü Faşizmden "Türk-İslam Ülküsü"ne yazarlarını, Türkçü Faşizmden "Türk-İslam Ülküsü"ne yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Komünizm, insan varlığına çevrilmiş bir kin sistemidir. Mülkiyete, maziye, nizama, ahlaka, vicdana, bir kelime ile insana karşı kin..."
Türk Muhafazakarlığı ve Antikapitalizm Türk muhafazakarlığı içerisinde antikapitalist bir damar mevcut olmuş mudur? Bu soruyu yanıtlamak için önce birkaç tespitte bulunmamız gerekiyor. Türkiye'de muhafazakar düşüncenin modernleşmeye paralel bir biçimde geç ortaya çıktığı aşikardır. Yalnızca kültürel alandaki bir muhafazakarlığı dillendirmekle kalmayan, politik bir programa da sahip olan, yani siyasal bir ideoloji niteliği de taşıyan muhafazakarlığın tohumlarının "çekingen" bir şekilde de olsa 1940'larda atılmaya başlandığını, siyaset sahnesindeki yerini ise 1950'li ve 60'lı yıllar Türkiye'sinde aldığını söyleyebiliriz. "Doğal" seyrini izleyebilseydi, Türk muhafazakarlığının "Fransız Devrimi"nin, yani reaksiyoner oklarını yönelteceği asli hedefin, Tanzimat modernleşmeciliği ve Kemalist inkılap olacağı kesindir. Ancak bu mümkün olmamıştır. Kemalist inkılabın bir milli kurtuluş mücadelesinin devamı niteliğini taşıması ve dolayısıyla "devlet kurucu" bir karakterinin bulunması, milliyetçi bir karakterinin haiz olması, muhalif düşünce akımlarını etkisiz/kendine tabi kılabilme yeteneği, tek parti rejiminin otoriterliği ve hem Türk modernleşmesinin hem de Kemalist inkılabın içerisinde "muhafazakar" bir damarın bulunması gibi nedenler, inkılap karşıtı muhafazakarlığın reaksiyoner bir refleks şeklinde ortaya çıkışını engellemiştir.
Reklam
Türk muhafazakarlığı, Kemalist inkılabın "militan laiklik" anlayışı ve "jakoben aydınlanmacılığı" ile cepheden bir hesaplaşmayı uzunca bir süre göze alamamış, söyleminin temeline inkılapları "tadında bırakıp, makule döndürmek " (Bora, 1 999: 76) arzusunu yerleştirmiştir. Gecikmiş olarak ortaya çıktığında ise bir "istisna durumu" söz konusudur: komünizm tehdidi. Dolayısıyla, İslamcılık ve milliyetçilikle birlikte "Türk sağının üç hali"ni teşkil eden Türk muhafazakarlığına "reaksiyoner" niteliğini veren olgu, inkılap karşıtlığından ziyade komünizme karşı duyduğu büyük düşmanlık olmuştur. Antikomünizm Türkiye' de sağın üç halinin ortak paydası niteliğini haizdir ve bu üç hal arasındaki giriftliğin, iç içe geçmişliğin ve geçişkenliğin kökeninde de, esas olarak bu vardır. Antikomünist aynı anda komünizme karşı verilecek cihadın bayraktarlığını yapabilmekte, toplumsal kurum ve geleneklerini komünistlerin saldırılarına karşı muhafaza edebilmekte ve kökü dışarıdaki bu ideolojiye karşı milletini ve milli kimliğini koruyabilmektedir. O halde yukarıda sormuş olduğumuz soruyu şimdi yanıtlayabiliriz: Muhafazakarlığın siyasal alandaki vücut buluşunun antikomünizm orijinli olması nedeniyledir ki, Türk muhafazakarlığının terkibinde kapitalizm karşıtlığı kendisine ancak marjinal bir konum bulabilmiş ve bu karşıtlık kaba bir materyalizm eleştirisinden mülhem bir maneviyat savunusu ile toplumsal ve ahlaki bir dekadans/çöküş tasvirinden öteye gitmemiştir.
Topçu'nun antikomünizminin temellerinde yer alan unsurlar nelerdir? İlk olarak, Topçu'yu evrensel bir ideoloji olarak muhafazakarlığa eklemleyen, devrimci değişimlere yönelik büyük öfkesinden söz etmek gerekir. Komünizm, uzun yıllar süren doğal bir evrim neticesinde ortaya çıkan toplumsal düzeni yok etmek istemektedir: "insanlığın mukaddesat adı altında toplanan evrim eserini, kin ile karşılayan komünistler, ihtilalci metodlariyle, bu eseri yok etmeye çalışıyorlar. Bunlar; hem insanlığın, hem de evrim adını taşıyan tabiat kanununun düşmanıdırlar. ( . . .) Komünistler ferdi iraden in binlerce yıllık tarihi içerisinde meydana getirdiği ve ulaşabildiği bunca varlıkları, millet ve din kuvvetlerini kesip budamak, yok etmek suretiyle muztarip insanlığımızı selamete kavuşturacaklarını umuyorlar."
Yine de, kapitalizmin en büyük günahı sömürü ya da dışsal güçlerin birey üzerinde kurduğu ilişki değildir; kapitalizm, en büyük günahı komünizmi ortaya çıkarmakla işlemiştir. "Komünizmin mesulü, insanlığın sefaleti karşısında asla mesuliyet taşımayan nankör ve insafsız kapitalizmdir." Üstelik "bugünkü komünizm yeryüzünden kaldırılsa bile, kapitalist zulüm bir adalet sistemi içinde erimedikçe, daima komünist intikamı insanlığın peşini bırakmayacaktır." (1 978: 99) Bu nedenle, Topçu'nun modernite ve kapitalizm karşıtlığının felsefi alandan iktisadi alana doğru giderek sertlik dozajı artan bir şekilde evrilmesinin ardındaki temel motivasyon kaynağının komünizm olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz: hem bir ideoloji olarak komünizm, hem de 1960'lar ve 70'ler Türkiye'sinin aktüel politik bir hareketi olarak komünizm. Topçu'nun, antikomünist politik projesinin, yani aşağıda üzerinde duracağımız ruhçu sosyalizm anlayışının başta gelen amacı, komünizm tehlikesinin önlenmesidir. Ruhçu sosyalizm anlayışına dayalı, ahlak temelleri üzerinde yükselen ve otoriter bir devletin hakim olduğu bir düzen, kapitalizmin adaletsizliklerini ortadan kaldıracak, bu ise komünizmin varoluş nedenini ve dolayısıyla varlığını sona erdirecektir.
Topçu, "makine"ye karşı büyük bir öfke duymaktadır. "Kalb ve iman"ın karşısına makineyi yerleştirir ve makinenin bu ikisini boğmaktaki muvaffakiyetinden söz eder. "Avrupa' da doğan makine istibdadı zümrelerin amansız menfaatlerine dayanan insafsız, merhametsiz bir milliyet anlayışıyla yan yana ilerleyerek" milliyetçiliği ve emperyalizmi yaratmıştır Topçu'ya göre. Başka bir yerde ise, makinenin olmadığı "o güzel günler" den şu şekilde söz eder: "O zaman büyük meydanlarda heykeller yoktu. Lakin memleket havasında aşk ile ümitten yapılmış abideler yükseliyordu, uçuyorlardı. İnsan onların arkasından koşuyordu ve koşmaktan usanmıyordu. Usanç bilmiyordu, çünkü makinayı bilmiyordu. İnsan insana hayrandı; çünkü makinaya hayranlık henüz doğmamıştı. İnsanlar arasında yapılan yarışma idi. İhtiraslar insanlık tepelerine tırmanmak istiyordu. Makine ile meş'um yarışma henüz dünyayı karartmamıştı."
Reklam
Topçu, "şahsiyetin bir parçası" olarak bireysel mülkiyeti kabul eder. Ancak "mülk bilakis insan şahsiyetini tahrip edince ve başka şahsiyetlerin de tahribi için bir silah olarak kullanılınca ona hürmetin sebep ve hikmeti de ortadan kalkmış olur." ( 1978: 146) Topçu, mülkiyet ile özgürlük arasında liberal kuramın tam tersi yönde ve "Marksist" bir karşıtlık kurar: "Mülk kendi sahibine kendini kullanma hürriyetini bağışlar; başkalarını bu hürriyetten men eder. Büyük mülk genişledikçe, bir fert için hürriyet ve saadet mevzuu olan şey, sayısı kendi genişliği nisbetinde çoğalan başka fertler için yasak ve esaret mevzuu olur.
"Komünizm Tehlikesi"ne Karşı Bir Arayış: Topçu'nun Antikapitalizmi Topçu'nun antikapitalizminde başvurduğu argümanlar çoğu kez açıkça "romantik" ögeler içeren "Marksizan" bir nitelik taşır. Kapitalizmin ortaya çıkışıyla birlikte, "dünya çapında istismar esasına dayanan" sermaye sınıfıyla yoksullar arasında bir sınıflaşmanın doğduğunu söyleyen Topçu'ya göre, bu sınıflaşmayı yalnızca "patron-amele sınıflaşması" olarak görmek doğru olmayacaktır. Topçu çok daha "radikal" bir tutum alarak, sermayenin karşısına toplumu, doğayı ve hayatı çıkarır: "Büyük sermayenin mücadele sahnesinde bulunduğu ve ameleden başlayarak tabiatı, kazanç vasıtalarını, teşebbüs imkanlarını, sahneleri, gazeteleri ve seçimleri bile satın alabildiği bu devirde, sermaye sahiplerinin ayakları altında ezilen, yalnız amele değil, belki bütün cemiyet ve bütün hayattır. Bu yüzden bugünkü sınıflaşmada cemiyeti, sermaye sınıfı ve halk sınıfı diye ikiye ayırmak doğru olur." Sermayeden "ne bedenin ne de ruhun eseri olan yabancı bir canavar unsur" şeklinde bahseden Topçu, "insanın ruh ve bedeninin dışında bulunan, her ikisine de yabancı olan sermaye"nin "insanın kendi bedeninin veya ruhunun has eseri" olan emekle değiştirildiğini söyler. Sermayedar, "malın asıl sahibi olan satıcıya [üreticiye -FY] sadece bir karın tokluğunun karşılığını bırakmıştır. 'Buna razı olmazsan malını hiç sattırmam, seni açlıktan ölüme mahkum ettiririm' diye onu yola getirmiştir ve dünya pazarına böyle bir düzen vermiştir.
Müstahsilin Kapitalizme mağlubiyeti
Sermayedar, "malın asıl sahibi olan satıcıya [üreticiye -FY] sadece bir karın tokluğunun karşılığını bırakmıştır. 'Buna razı olmazsan malını hiç sattırmam, seni açlıktan ölüme mahkum ettiririm' diye onu yola getirmiştir ve dünya pazarına böyle bir düzen vermiştir.
Hızlı ve köklü değişime, yani devrime duyduğu öfke, onun Tanzimat'ın ve Kemalizmin modernleşme projesine yaklaşımında somutlaşır ve aynı zamanda bu projeyle gerçek bir hesaplaşma içerisine girmekten uzunca bir süre kaçınan Türk muhafazakarlığı içerisindeki ayrıksı konumuna da işaret eder. Ancak aşağıdaki satırlardan da anlaşılacağı gibi, bu öfke çoğu kez "araçsal" bir nitelik taşır. Topçu'nun Türk modernleşmesine muarızlığı, antikomünizmi için bir sıçrama tahtası niteliği taşımaktadır: "Tanzimatçılar ve sonradan onların bu hareket tarzını tekrarlayan inkılapçılar, millet hayatımızdaki gevşeyişin ve bugünkü perişanlığımızın sebebi oldular. Onlar düşünmediler ki, sosyal şekiller değişiktir ve ebedi kalıcı değildir. Ancak bunları yaşatan ve her birine değişik şekilleri altında hayat veren değişmez kaynaklar vardır. Milleti kuran bu kaynaklar kurutulursa dışarıdan iğreti ve perakende olarak alınan kuvvetler bir milleti yaşatamazlar ve milletin i manına mal olmazlar. Büyük milletlerin kuvvet ve azametindeki sırrı bunlar düşünmediler. Her şeyi her an değiştirebilen ve yerine daha iyisini getirebilmek iddiası ile eski kurumlardan herhangi birisini feda etmekten çekinmeyen bir inkılapçılığın akıbeti ne olabilirdi? Bu tarzda inkılaba alışkanlık, onu hareketlerimizin prensibi olarak kabul etmek, sonunda bize ait hiçbir kurum, milletin kaynaklarından hiçbir esasın kalmayışıyla neticelendi. Böyle olunca komünizme kolayca kapılan bir nesli kendi elimizle hazırlamış olduk."
528 öğeden 341 ile 350 arasındakiler gösteriliyor.