Kitap ile ilgili söylemem gereken ilk şey şu sanırım: İlk 100 sayfayı bırakmadan devamına geçtiyseniz şayet, bravo kazandınız! Tıpkı Oblomov gibi bir eserdi. İlk kısımlarda ben ne okuyorum ya acaba diye düşündükten sonra, isimleri, işlerini, kimin kim olduğunu, kimle ne olduğunu anladıktan sonra kurguya dahil olabiliyorsunuz. Sonrasında işte tam o zaman akıp gidiyor roman. O yüzden bence siz de eğer ki okumaya başlayacaksanız, sayfaları geçtikçe soy ağacı çıkarıp yanınıza koyunca o zaman keyifleniyorsunuz. :)
Eleştireceğim şöyle bir konu olabilir ki; eserde kendi çocuklarının isimlerini bile kendi isimlerini ya da soy isimlerini vermeleri. Ya binlerce isim var neden kendi isimlerini veriyorsunuz yazar efendi?!
Konusuna gelecek olursam müthiş bir duygular silsilesi yaşatan bir roman. Yani sizin duygularınızı tek tek değirmenin mekanizmalarına koyuyor döndükçe farklı bir duyguya kapılıyorsunuz. Asıl tema aşk gibi sunulsa da iliklere kadar işletecek kin duygusu buram buram kokuyor burnunuza. Onun yanında nefret, kıskançlık, zulüm bir bir fısıldıyor kulaklarınıza.
Daha önce birinden nefret ettiğinizi ya da kindar biri olduğunuzu düşünüyorsanız lütfen okuyun ve kendinizi sınayın.
Kitap bitimine kadar nefret damarlarımda gezip durdu, neyse ki sonunda bi “ohh” dedirtti.
Keyifli okumalar dilerim...