Bir babanın, sokakta bulduğu çocuğu eve getirip evlat edinişi ve sonraki nesilleri bile parçalayacak olan büyük bir düşmanlığın aile içinde ortaya çıkışıyla başlıyor eser.
Ufak bir çocuğun, onu evlat edinen aileden görmüş olduğu kötü muamelenin karakteri üzerindeki etkilerini, çevresindeki herkese karşı geliştirdiği nefret duvarını, başka bir aileye kadar uzanan nefretin ve hırsın nesiller sonrasını bile nasıl etkilediğini çiftliğin hizmetçisinin anlatımından okuyoruz. Eserin ana konusu; hastalıklı hislerin, aşırıya kaçan duyguların tümünün insanı bir canavara dönüştürdüğü ve kişinin kendisiyle birlikte kendinden sonraki nesilleri de paramparça etmesidir.
Kitapta ana karakterler üzerinden çok fazla kin, öfke, düşmanlık, hırs gibi karamsar duyguların işlenmiş olması zaman zaman okuyucunun içini daraltabilir belki ancak Uğultulu Tepeler'in şu ana kadar okuduğum en akıcı klasiklerden biri olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Eserin en beğendiğim özelliği ana karakterlerin, geçmişinden bugüne doğru her detayıyla anlatılmış olması. Okuyucunun hikâyenin içindeymiş gibi hissetmesini, karakterlere bağlanmasını sağlıyor. Hatta kitap bittikten sonra beraber vakit geçirdiğiniz bir aileden ayrılmış gibi hissediyorsunuz. Kitabı akıcılığı, dönem özelliklerini yansıtış şekli ve duyguların uçta yaşandığı zaman herkese verebileceği zararları işlemesi yönüyle çok beğendim.
Siz de klasik eser okumayı, özellikle dönem eserlerini okumayı seviyorsanız Uğultulu Tepeler'i mutlaka okuma listenize eklemelisiniz!
Keyifli okumalar.
Kitapla kalın.