Yavaş yavaş okudum kitabı. Geçmişteki yaşananları düşününce daha iyi anladım vatanımın kıymetini. Bu vatan toprakları hiç kolay kazanılmadı. Bölmeye çalıştılar kutuplaştırarak halkı... Hâlâ aynı kurgunun içerisindeyiz.
Bir sürü kişi mücadele verdi bu vatan için. Halkın desteği, cephe arkasında savaşan analarımızın emeği olmasaydı bu zafer kazanılmazdı. Bazı kişiler bilinçsizdi, evet. Ama köylüler için bu kadar kötü kelime kullanmak gerekli miydi? Daha objektif bir dille anlatılamaz mıydı? Karaosmanoğlu, suçu köylüde değil de aydında bulduğunu söylemesine karşın neden onlara karşı kötü söz kullanmadı? Kitabı, karakterin kendisiyle dertleşmesi şeklinde yazdığı için olabilir. Biz de kendimizle kaldığımızda sevmediğimiz şeyler hakkında söylenip sevdiğimiz şeyleri yüceltmiyor muyuz? Kitabı da önemli yapan sebeplerden biri de bu tarzı olabilir. Tek fark sevdiği kadını, köylü olduğu için tasnif ederken hoş ifadeler kullanmaması... Kitabın geneline baktığımızda karakterin kadınlar hakkındaki düşünceleri çok kötü.
Vatan kaybı ihtimalinden, savaşın yapılmasından duygusal olarak etkilenmeyen bir köy var mıydı? Köy olarak değil de insan olarak vardı. Bir köyü tamamen umursamaz insanlarla kurgulamak ne kadar doğru? Aslında köylüler de doğru bildiğini savunmuşlardı. Yazar da bu noktada suçu aydınlara atıyordu, halkı bilinçlendirmediği için.
Dışarıdan gelen birisini dışlanması konusunda daha önce hiç düşünmemiştim. Düşündüğümdeyse günümüzde bile örneklerinin olduğunu fark ettim.
Güzel bir kitaptı. Altını çizdiğim bir sürü cümle oldu.