Ernaux ile tanıştık, ona çok yalın bir tutkuyla bağlandım. Tadı damağımda kaldı, 1000 sayfa anlatsaydı 1000 sayfa sıkılmadan okurdum bu kitabı, öyle güzel, öyle dolu dolu.
Kitap evli bir erkekle, bekar ve çocuklu bir kadının sadece cinsellik üzerine kurulu olan ilişkilerini anlatıyor, daha doğrusu, aslında sadece kadının adama duyduğu o “yalın tutkuyu”. İnanılmaz sade bir dille yazılmış, inanılmaz etkileyici bir metin. Aslında belki yakın zamanda okuduğum için, -çok çok farklı kitaplar olsalar bile- kitabın içerisindeki o güçlü tutkuyu okurken aklıma sık sık Orhan Pamuk’un “Masumiyet Müzesi” kitabı geldi… Mutlaka diğer kitaplarını da okuyacağım!
Cesur, yalın, çarpıcı, apaçık!
#alıntı “…Tutkumun kökenine gelince, onu ne bir psikanalistin yeniden oluşturmamı isteyeceği uzak ya da yakın tarihimde ne de çocukluğumdan bu yana beni etkileyen, kültürel duygu örneklerinde (‘Rüzgar Gibi Geçti, Phedre ya da Piaf’ın şarkıları, Oidipus kompleksi kadar belirleyicidir.) aramak niyetindeyim. TUTKUMU AÇIKLAMAK DEĞİL -bu, onu bir hata ya da gerekçelendirilmesi gereken bir kargaşa olarak kabul etmek anlamına gelir- SADECE SERGİLEMEK İSTİYORUM…” dediği yerdeyim şimdi. MUHTEŞEMDİ!
#alıntı “…Çocukken benim için lüks, kürk mantolar, uzun elbiseler ve deniz kıyısındaki villalardı. Daha sonra, bunun entelektüel bir yaşam sürmek olduğuna inandım. Şimdi bana öyle geliyor ki lüks aynı zamanda, bir erkeğe ya da bir kadına olan tutkuyu yaşayabilmektir.”