Hatırat diye almıştım fakat daha çok günlük. Günlük okumasının tarifi gayr-i kâbil bir hazzı var insana verdiği. Bir kişinin zihninin mahrem yerlerine girmek zevki, mezkûr kişi Cengiz Dağcı namlı kudretli bir yazar olduğunda daha da artıyor. Çok güzel bir kitaptı. Cengiz Ağabey, sürekli Kızıltaş ve Gurzuf’u hatırlıyor, kırk senedir hasret kaldığı memleketini öylesine düşünüyor ki, refikası Regina Hanım onu sürekli “Uyuyor musun Cengiz?” diyerek uyarıyor. Öylesi dalıyor hülyaya. Sonuna bir de öykü eklemiş kıymetli yazarımız, orada Savaşçı karakterinin Kırım’a seyahatını okurken ister istemez Cengiz Dağcı’yı buluyorsunuz bu karakterde. “Yurtsuz kalacağıma öleyim daha iyi” diye düşünürken Savaşçı, oturduğum yerde Kırım’ı özledim. Kırım’a kavuşmak istedim. Sanki gözlerimle görmüşüm, havasını solumuşum gibi Gurzuf hasretiyle yandı içim. Ayı Dağı’nı ve Adalar’ı görmek istedim, Karadeniz’in hamsisini denizin öte tarafında bir kere daha yemek istedim, fırıncı Muharrem’le tanışmak istedim, ve belki Deli Hüseyin ile. Bunların, bir seyahatnamenin okunulduğunda insana hissettirdikleri gibi idrak edilmesi yanlış olacaktır. Ben Türkiyeli bir Türk’üm, fakat bu Kırım’ın bizim vatanımız olduğu hakikatını nasıl değiştirecektir, Kırım’ı nasıl el yapacaktır nezdimizde? Bilvesile yüce Allah’tan, Kırım’ın katil Moskof elinden azadlığını diliyorum. YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ HÜR KIRIM!