Roman hakkında bir şey söylemek, yeni bir şey söylememekle eş değer olacağından ayrı bir değerlendirmeye lüzum yok. Bununla beraber bir not bırakmalı. O da şu ki, bu tip kendi dönemine ait eserleri dizi ya da film haline getirirken eserin karakterlerini bütün kişilik özellikleriyle birlikte bugüne taşımak anlamsızdır. 1930 yılının Ali Rıza'sını 2010'ların cemiyetine ışınlatmak lüzumsuzdur. Zira 1930, İstanbul'un, Osmanlı bakiyesi bürokratlarının da yeni çehreye ayak uydurmakta zorlandığı, iki arada bir derede kalındığı bir dönemin senesi iken günümüz, globalliğin, yükselen bireyciliğin, aile, toplum, cemiyet ve gençlik hayatının sanal olanı da dahil türlü yönlere evrildiği bir dönemdir. Elbette rating en kutsal ölçüttür entertainment dininde lakin rating'i de biraz akıl ve izanla yine elde etmek mümkündür. Şahsen o dönem evliliğin ve sobalı bir evin getirdiği gönüllü bir mecburiyet içinde Yaprak Dökümü dizisini izlerken henüz romanını okumamış biri olarak da o trajikomik hal kendini bana belli ediyordu. Romanı da okuduktan sonra şimdi, dizinin bu nüansı akıl edememesi yapımı bende sadece komik bir hale dönüştürdü. Tabii bunda Halil Ergün'ün inanılmaz derecede inandırıcı olmayan oyunculuğu da bir büyük etkendir.