Gözlerimi kapatıp düşündüğümde, özgürlüğün kanatları altında uçuşan kuşlar gibi hissediyordum. Ruhumun en derinliklerinde bir huzur bulmaya çalışırken, yağmur damlalarının saçımı ıslatarak güneşi selamladığı anlarda bir özgürlük parçası arıyordum.
Kader denen bu gizemli yolculuk, hayatımızı adım adım belirlerken, yarının bize neler getireceğini bile önceden bilir gibi gözüküyordu. Amel defterinde yazılanlar, kaderin belirlediği yollarda bizleri ilerletiyordu. Her zorluğa rağmen, yaşama umuduyla doluydum. Ruhumun derinliklerine kadar hissettiğim duygularla, yalnızlığıma ve çaresizliğime rağmen, içimde bir umut ışığı parlıyordu.
Ölümün ne kadar saçma bir şey olduğunu düşünüyordum. Öldükten sonra neler olacağını sorgulamak yerine, yaşamın anlamını keşfetmeye odaklanmalıydık. Varlık denen kavramın, ötesinde bir anlam taşıdığını düşünürken, insanın değeri ve haysiyeti üzerine kafa yormaktan kendimi alamıyordum.
Hayatın ortasından bile bir papatyanın güzelliğini seyre dalıp duygulanmak, benim için her şeyin ötesinde bir anlam taşıyordu. Papatyalar gibi, kendimizi kabul etmekte zorlansak da, hayatta var olduğumuzu hissetmek ve bunu ifade etmek önemliydi.
Bir insanın kişiliğini kelimeler arasında bulabileceğimizi düşünüyordum. Kitapların sayfaları arasında saklı olan ruhlar, bizlere insanın derinliklerini keşfetme fırsatı sunuyordu. Bu kelime deryasında kaybolup, kendimize ait bir parçayı bulmak, hayatımızı anlamlı kılıyordu.