Son yirmi dört saattir, diyorum kendi kendime,karanlık, dev gibi bir duygu selinin ortasında, sen bir girdabın, durgun suyun içine sığınmış gizleniyorsun. Durgun bir suyun içine hapsolmuşsun. Koca bir sel dalgasının yanı başında, bir girdabın içinde fır dönüyorsun, yük hafifletmek için denize atılmış bir ağırlık gibi. Bu uzun müddet böyle devam edemez, diyorum kendi kendime. Asla göğüsleyemediğin bir
dalga. Ya da belki hayatın boyunca hep böyleydi. Hayatın boyunca karanlık, dev bir dalganın yanındaki sığlığa sığınmışsın.
"Hayatımızda öyle anlar vardır ki," diye yazmıştı Honoré de Balzac, "dostumuzun yakınımızda olduğunu hissetmek dayanabileceğimiz tek şeydir. Yaralarımız, sadece acının derinliklerini ortaya çıkaran teselli edici sözlerin altında açılır."
"There are moments in our lives," Honoré de Balzac wrote, "when the sense that our friend is near is all that we can bear. Our wounds smart under the consoling words that only reveal the depths of pain."
Çünkü kimse kalmıyor, uzun vadede hayaletlerinizle tek başınızasınız. Sen gemisin, onlar şişe.
Because nobody stays, in the long run you're on your own with your ghosts. You're the ship, they're the bottle.