Endişenin çağdaş anlambiliminde hakim olan karşıtı “kriz” kelimesidir, kolektif yaşamın neredeyse tüm alanlarında (ekonomi, ahlak, insan ilişkileri ya da politika) gerileyen kriz, prensipte bir sonuca işaret ederken, toplumun sıkışıp kaldığı çelişkileri de adlandırır, ufukta bir sonuç görünmediğinde ve geçici bir olaydan kalıcı bir duruma dönüştüğünde ise yapısal hale gelir, ancak bu denli bir durumda bile kelimeyi - ne olduğu size kalmış - kullanmaktan çekinir, en kötüsünün cazibesine kapılmaktan kaçınmak için bunun yerine gerileme, melankoli ve hatta çöküşten söz ederiz; bir kaybı çağrıştıran ve kaçabileceğimiz, göz ardı edilmeyen kritik bir durumu anlatan o kadar çok terim varken neden zaten yaygın olan üzüntü söylemine bir metafizik korku unsuru ekleyelim, neden bu kadar çok varsayımı içinde barındıran bir terimi kullanalım ki?