Freud 'un belirtmiş olduğu gibi, esprinin nesinin kendilerine komik geldiğini kimse tam olarak bilmez. Espriden haz almanın önkoşulu onu anlamaktır, ama ne anladığımızı her zaman anlamayız.
"Ne kadar komik. Hiç düğmesi olmasaydı tarzı böyleymiş der, giyip dolaşabilirdim ama şu hale bak. Sadece ilk düğme ilikli ve altında kullanmadığım düğmeler dizili. Bir saçmalık sadece. Bu gömlek de, bu gömleği giyen ben de saçmalıktan ibaretiz. Trajikomik değil mi? Geçen bunca zaman sadece bu saçma sapan hale düşeyim diye yaşanmış. Hayatımın böylesine gülünç hale geleceğini asla tahmin edemezdim."
Yaptığım işler her ne olursa olsun hepsi unutulacak, er ya da geç ben de olmayacağım. Öyleyse bu kadar çaba harcamak, didinmek niye? İnsan bunu nasıl göremez ve yaşamaya devam edebilir? Şaşırtıcı olan da bu işte. İnsan ancak yaşam sarhoşuyken yaşayabilir. Ama ayılınca bütün bunların sadece ve sadece bir aldatmaca, hem de aptalca bir aldatmaca olduğunu görmezlik edemez. Tam öyledir işte! Hatta komik ve nükteli bir şey de yok bunda, düpedüz acımasız ve aptalcadır.
Böylesi bir hikayede bundan sonra atılacak ilk adımın filmlere yaraşır bir asaleti olacağını ummak yanlış olur. Çünkü aşk sadece aşıklarına büyülü görünür genellikle. Dışarıdan bakanlar, orada çocukça haller içine giren ve yaratmaya
çalıştıkları yepyeni evrenle kimi zaman komik bile görünen iki kişiden fazlasını göremezler çoğu kez. Biz de öylesine yoğun bir duygunun ardından atacak büyük adımlar aramadık. Bizi yan yana tutacak birkaç sıradan cümleye itibar ederek, sanki iki eski arkadaşmışız gibi birlikte yürümeye başlaılık. İçinde bulunduğumuz anın tuhaflığını biliyor, patlamaya hazır birer bomba misali pimimizin çekilmesini bekliyorduk. Aramızda geçenler sıradanmış gibi davranmayı bıraktığımız an rahatlayacaktık. Sonra sustuk, adımlarımız devam etti. Sonra yeniden durduk. Kalbimin ritmi beni korkutuyordu.
Bilirsin işte ... Kendimi bildim bileli kafamın içini bir sis kaplamış gibi sanki. Hiçbir şeyi tam olarak hatırlayamıyorum. Sanki ... sanki yaşamım boyunca kılıktan kılığa girmişim gibi ... Peki ne için? Anlamıyorum! Okudum;
soylu çocuklarının gittiği okulların formalarını giydim ...
peki niye okudum? Hatırlamıyorum ... Evlendim, frak giydim; ardından da bir entari ... meğer berbat bir karı almışım ... peki neden? Anlamıyorum ... Çok şey gör düm geçirdim; ne olduysa sonunda gri, pis bir ceket ve sararmış bir pantolonla kalakaldım ... Nasıl bu kadar düştüm? Fark edemedim ... Devlet dairesinde çalıştım ...
resmi bir ceket, bir de kokartlı kasket verdiler ... Devletin parasını çaldım, mahkum gömleği giydirdiler. Ardından da bunu giydim işte ... Hepsi düş gibi ha? Komik değil mi?