Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

12 Eylül Askeri Darbesi

Profil
Adana'da 12 Saatlik Yargılamayla Verilen İlk İdam Cezası
12 Eylül döneminde idam edilenler arasında yer alan 22 yaşındaki Serdar Soyergin, sıkıyönetim döneminde "suçüstü hükümlerinin" uygulanmasıyla tek celsede mahkum edilen ve 12 Eylül sürecinde ilk idam cezasına çarptırılan kişi. İdam kararı da 26 Ekim 1980'de Adana eski cezaevinde infaz edildi.
Sayfa 27
Gözlemci Mustafa B, Soyergin’in idamını şöyle anlatıyor: "İşlemleri tamamlanıp infaza götürülürken, gözlemcilerden Feyzullah E. düşüp bayıldı. Belki korkudan, belki üzüntüden, nedenini bilmiyorum. Bunun üzerine infazda ben görev aldım. Tanık olduğum ilk infazdı. Hiçbir gözlemci oraya gitmek istemezdi. Hepimiz mecburen gittik. Soyergin’in son istekleri arasında rakı içmek de vardı. Ve rakıyı susuz olarak içti. Rakı isteği tutanaklara geçmedi."
Sayfa 33
Reklam
İnfazı 20 Ağustos 1981’de Adana Cezaevi’nde gerçekleştirilen Adana Mühendislik Fakültesi İnşaat Bölümü 3. sınıf öğrencisi Mustafa Özenç’in, infaz heyetine "Yaşamasını bildiğim gibi, ölmesini de bilirim" dediği ve diğer hücrelerdeki mahkûmlara "Elveda arkadaşlar" diye seslendiği kaydediliyor. Özenç’in hayattaki son 95 dakikası ise infaz tutanağında şöyle geçiyor: "Babasına mektup yazarken sigara istedi. Sigara verilerek, çay arzusunun olup olmadığı sorulunca 'Çayın içerisine başka bir şey konmayacaksa içerim' dedi. 'Yalnız benim içmem olmaz ha, hep beraber içelim' dedi. Arzusu yerine getirildi. Çay içerken sohbet edildi. Mektubu sona erince infaz yerine getirildi. 'Can artık hazır. Yaşam hakkı kadar ölmek de doğaldır. Kimse benim celladım olsun istemem. Ben kendi sandalyemi deviririm' dedi."
Sayfa 57
İskenderun Lisesi son sınıf öğrencisi Ali Aktaş, 17 yaşını doldurduğu gün Adana Cezaevi’nin askeri kamyonlarla çevrilerek kapalı hale getirildiği açık garajında idam edildiği belirtiliyor. Aktaş’ın idam öncesi son kez kaleme alacağı mektubu yazma zamanını uzattığı savunulan tutanaklarda, Ali Aktaş’a 'mektubunu kısa yazması'nın belirtildiği kaydediliyor.
Sayfa 75
20 Ağustos 1980 Perşembe
“Sevgili Babacığım! Her şeyden önce selam ve saygılarımı iletip aydınlık yarınlar diliyorum. Sizlere bu satırları yazmamın en önemli nedeni, kendinizi benim için suçlamamanız ve bu konuda soğukkanlı davranmanıza katkıda bulunabilmek istememdir. Sizler elinizden geldiğince bana destek olup, iyi bir şekilde yetişmeme çalıştınız. Ancak içinde
Sayfa 57
Ali Aktaş - Doğum Gününde İdam Edilen Devrimci
Ali Aktaş 12 Eylül darbesinin ardından tutuklandı ve Adana 1 No’lu Sıkıyönetim mahkemesinin kararıyla, 23 Ocak 1983 gecesi Adana Cezaevi’nde idam edildi. Doğum gününde, idam edilen Ali Aktaş, idam sehpasına marş ve sloganlarla gitti. Uzun bir mektup kaleme alan Ali Aktaş mektubunun bir bölümünde inancını, "Ben yakalanabilirim ama halkımın mücadelesi hiçbir zaman ölmez öldürülemez. Halk bağrında nice tohumu, tohumları türetmiş ve türetecektir. Evet ben ölüme giderken hayata erken veda etmekte olmama yanmaktayım. Yoksa öleceğime değil. Her gün her zaman ölümden korkmadım. Korkmayacağım da." diyerek dile getiiriyordu. Sevgisini, sevgi dolu yüreğini ise kağıda şöyle döküyordu: "Ben şuan yazdığım ve yazamadığım nice dost ve akranlarımın tümünü yüreğimde taşıyarak, bilincimde taşıyarak gidiyorum. Evet Ganime analar, Hatun analar, Hüsne nineler Zehra nineler Hamit amcalar. Abbas babalar, Nursel bacılar, Yusuf kardaşlar ve daha bilmem kimler kimler. Ben sizden gelmiş, ben bağrınızdan türemiş biri olarak sizleri düşünmeksizin nasıl giderim hiç mümkün mü? Evet sevgili analarım, babalarım. Ben gidiyorum. Giderken şerefimle gidiyorum. Ama onlar sömürücüler sömürü soygun düzeninin sahipleri komprador patron ağa devletinin savunucuları şerfsizlikleriyle her gün ölecekler." Ali Aktaş, dünyada belkide doğum gününde idam edilen tek sosyalist olarak hafızalara kazındı.
Reklam
176 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
22 günde okudu
Neden sevdim? Ne zaman okumalı? Yol filminin hikayesi..
Bir düşünün.. Bu kitap olmasa burada yazılanları böyle derli toplu, bizzat yaşayanın ağzından, eksiksiz ve olduğu gibi nasıl öğrenecektik? Ben böyle anı, otobiyografi türünde kitapları “yazarıyla sohbet” eder gibi okuyorum. Sanki Tarık Bey’le kalabalık bir sofradayız, o anlatıyor, biz de dinliyoruz. Kah gülümsüyor, kah öfkeleniyor, kah hüzünleniyoruz.. Ne büyük ayrıcalık olurdu o sofrada oturmak, ne büyük keyif.. İşte ben o ayrıcalık ve keyfi hissediyorum. Kitabı 6. Bölüme kadar müthiş bir gerilimle okuduğumu ancak 6. Bölüme geldiğimde fark ettim: Bu bölümün neredeyse tamamını gözlerim yaşlı okudum. Tıpkı Tarık bey gibi, yaşananların ağırlığı ve şoku üzerime öyle sinmiş ki, 6. Bölümde o gerilimden biraz sıyrılınca duygularımı koyverebilmişim. Bu, aynı zamanda beyefendinin yazarlık yeteneğinin de kanıtı bence. Öyle bir anlatıyor ki, siz de orada onunla yaşıyorsunuz her şeyi, hissediyorsunuz. Gerçi 4. Bölümde Yol filminin hikayesini okurken gerilim düzeyi biraz daha düşüyor, hafiften bir rahatlama geliyor insana. Öyle de güzel bir arada bağlanmış ki filmin hikayesi kitaba, “Aaa ne güzel oldu ya şimdi bu,” dedim. Öte yandan, itiraf etmeliyim ki zamanlama olarak hata yapmışım: bu kitap bir tatil, en azından yaz tatili okuması değil. Belki kış tatili.. Ama yine de tatil zamanınızda böyle şeyler üzerine düşünmek istemeyebilirsiniz. O nedenle bu uyarıyı da yapmadan geçemedim.Yine de, söylemek zorundayım: iyi ki okumuşum dediğim kitaplardan biri oldu. Son olarak: En sonunda bir Albüm bölümü var, siyah beyaz da olsa fotoğraflar eklenmiş ve bence bu da zenginlik katmış kitaba.
Anne Kafamda Bit Var
Anne Kafamda Bit VarTarık Akan · Can Yayınları · 20205,9bin okunma
Bir asırdan beri "dine zulmedilmiştir"
"7 Haziran 1981, Pazar. Halis Ayhan bir müddet önce Ankara'da "din eğitimi" konusunda yapılan ve Tuğgeneral Osman Güngör Feyzoğlu tarafından idare edilen istişârî toplantı hakkında bilgi verdi. Toplantıda daha çok "ilkokuldan itibaren" din derslerinin "mecbûrî olması" üzerinde durulmuş. Ancak İlâhiyat Fakültesi'nden İbrahim Agah Çubukçu ile Neda Armaner ısrarla, özellikle Çubukçu, buna "karşı çıkmıştır". Böyle bir şeyin laikliğe, Atatürkçülüğe, demokrasiye ve kanunlara "aykırı olacağını" söylemişler. Hükümet temsilcileri daha önce bu şekilde "karar" alındığını, "devlet başkanının" da böyle "emrettiğini" ifade ederek onları "susturmuş". Osman Güngör Paşa konuşmaları sırasında "bir kaç defa" şunu da söylemiştir: "Bir asırdan beri "dine zulmedilmiştir", haksızlık yapılmıştır, bu haksızlık "giderilecek", dine önem verilecektir"
Bekir Topaloğlu
Bekir Topaloğlu
Günlerim Böyle Geçti
Günlerim Böyle Geçti
s. 219
12 Eylül'e sitem
Neyim varsa birer birer Tutup çarmıha gerdiler Bozkurt'uma "it" derdiler Kurdum... Felaketim oldu.
Sayfa 33 - Yakın Plan Yayınları, Yazar: Yavuz Bülent BakilerKitabı okudu
Sanki, günde 3 - 4 kişinin öldürülmesi yetmediğinden, 20 kişi ölsün diye Sıkıyönetim ilân edilmişti.
Sayfa 34 - Anahtar Kitapları
18 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.