Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Dionysos'un doğum ve ölüm efsanesi, ilkin bütün bitkilerin esrarlı hayatı, daha sonra asmanın büyümesi, üzüm olması, bağ bozumunun türlü safhaları ve şarabın insanda doğurduğu değişik ve karışık haller karşısında insanların vardığı birçok ilkel fikirden doğmuştur. Zengin Yunan imgeleminde şarabın hikâyesi bir dram haline geldi. Efsane şu şekle girdi: Toprak yahut Semele uzun kış uykusundan uyanır uyanmaz Gök'ten yahut Zeus'tan gebe kalır. Bu çiftleşmeden sonra Bakkhos doğmaya başlar. İlkbaharda filizlere su yürüyünce tanrı tomurcuklarda kendini gösterir. Ama yazın, Zeus Semele'yi yıldırımlarıyla yakar. Güneşin sıcağı toprağı kurutup kavurur. O zaman, toprağın başlamış olduğu işi bitirmek göğe düşer: Bulutlar Bakkhos'u sarar; çiyler, kaynaklar ve yağmurlar, yani Nymphalar ve Naiadeler asmayı doldurarak Dionysos'u besler ve büyütürler. Üzümle koparılan tanrı, özünü maddeden sıyırabilmek için birçok eziyete katlanır: Parça parça edilir, küplerde hapsedilir, ayaklar altında ezilir. Böylece Dionysos, kendini insanlara vermek, onlara hayatının sırrını katabilmek için İsa gibi ıstırap çeker; fakat bu işkenceler onu öldürmez. Toprağın yetiştirip öldürdüğü üzümün içindeki tanrı, üzümle birlikte topraktan koparılıp ezildikten, mezara gömüldükten sonra, ekşime sayesinde yaşamaya devam eder; kudreti büsbütün artar, şarapla insanın damarlarına geçerek onu coşturur, ruh ve beden kuvvetini son haddine götürür.
Sayfa ix - Giriş - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Bakkhalar'ı okurken bu tragedyanın eski Yunanistan'da Dionysos* dininin İncil'i yerinde olduğu unutulmamalıdır. * Paul Foucart şöyle diyor: "Dionysos'u beslemiş olan Naiadelerin yaşadığı akarsular ilkin yalnız dağ bitkilerini besliyordu. Dionysos'un arkadaşları ve Naiadelerin kardeşleri olan Satyrler ormanlarında yaşayan ve sürüler arasında dolaşan ikinci derece tanrılardır. Sonraları Dionysos'un nüfuzu ovaya inmiş, meyve ağaçlarına, asmaya, incire ve diğer bitkilere yayılmıştır; ama ormanlık yaylalar, sık meşe ve çam ormanları, sarmaşıklı mağaralar her zaman Dionysos'un asıl yurdu sayılmıştır. Bu ıssız yerlerde hüküm süren kudretli tanrının tabiatını öğrenmek isteyen insanlar bu tanrının ülkesinde olup biten olayları gözlemlemişler, bu olaylara anlamlar vermişlerdir. Frigler gördükleri köpüklü ve gürültülü çağlayanları, yaylalarda otlayan boğaların böğürmelerini, ormanlarda rüzgârın çıkardığı garip sesleri Dionysos'un sesleri ve çağrışları diye aldılar ve ormanlık dağlarda delice sıçrayıp dolaşan bir tanrı tasarladılar. İşte din bu tasavvuru benimsedi.
Sayfa ix - Giriş - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Anadolu, bugünkü adına bir nazire olarak en eski çağlardan beri Ana Tanrıça tapımının ve anaerkilliğin merkezi olmuştur. Anadolu'da anaerkil bir düzen yaşanırken, gelen ataerkil akınlarla devlet biçimleri doğmuş, krallar, yöneticiler, askeri kumandanlar ortaya çıkmıştır. İşte bu egemen devlet biçimleri erkeğin rolünü daha da abartmış ve sonuç
Sayfa 47 - Destek YayınlarıKitabı okudu
Yunanlar, varoluşun dehşeti ile saçmalığını bi­liyor ve hissediyorlardı öyle ki Dionysos ve Apollon'u da en güçlü ihtiyaçlarından yola çıkarak yarattılar. O ana kadarki tek tatmin edici teoriye ulaşabildiler çünkü "Tanrılar insan hayatını belirlerdiler, onlara düşense sadece yaşamaktı." Nietzsche'ye göre onların deneyimlerinde çileciliği, tinsel­liği veya görevi öneren hiçbir şey yoktur: "[Onların dene­yimlerinde] iyi veya kötü her şeyin tanrılaştırıldığı coşkulu ve muzaffer bir hayatın seslerinden başka hiçbir şey duy­mayız."
Sayfa 24 - Runik KitapKitabı okudu
Nietzsche'ye göre erken Yunan tragedyasının tek ko­nusu, Tanrı Dionysos'un çektiği acılardır. O, Euripides'e kadar Dionysos'un trajik kahraman olmaktan çıkmadığını, böylece Yunan sahnesinin Prometheus ve Oedipus gibi tüm tanınmış figürlerinin asıl kahraman Dionysos'un maske­leri olduğunu iddia eder. Önemli olan, yalnızca Tanrı Di­onysos'un sahnede nasıl göründüğünü takdir etmemizdir. Onun günah işleyen, çabalayan ve acı çeken bir bireyi an­dıran görünüşü, rüyaların ve görünen dünyanın mütercimi olan Apollon'un etkisi dolayısıyladır. Gelgelelim Nietzsche, gerçekte kahramanın acı çeken Esrarlı Dionysos olduğunu, yani onun bireyselleşmenin acılarını kendi kişiliğinde de­neyimleyen, Titanlar tarafından bir çocukken parçalara ay­rılan fakat aynı zamanda kendi korkunç durumunun tam bağrında da parçalara ayrılan bir Tanrı olduğunu söyler. Nietzsche, Dionysos'un bireyselleşmesi nedeniyle acı çek­tiğini, tüm ıstırabın kaynağı olan ve reddedilmesi gereken şeyin bireyselleşme olduğunu ekler.
Sayfa 23 - Runik KitapKitabı okudu
Tragedyanın Doğuşu neyin peşindedir?
Tragedyanın Doğuşu, Nietzsche'nin Yunan kültürünün rekabet eden fakat aynı zamanda birbirini tamamlayan Apolloncu ve Dionysosçu iki itici gücü tanımlamasıyla açı­lır. İlki ismini ışığın, hayalin ve kehanetin, parıldayanın tan­rısı Apollon'dan alırken, ikincisi ismini sarhoşluğun ve coş­kunluğun tanrısı Dionysos'tan alır. Apollon
Sayfa 22 - Runik KitapKitabı okudu
Reklam
Sanatsal, dilbilimsel özellikle de çok üst düzey bir sözdizimsel kültüre bağlı Homeros şiirleri yine de görece basit bir insan imgesi sunar; aynı zamanda, genel anlamda betimledikleri yaşama göre de basittirler. Onlarda önemli olan, insanın bedensel varlığı ve yaşamdan aldığı zevktir, şiirler bu zevki anlatmaya çalışır. Yiğitleri gündelik yaşamlarında gözümüzde canlandırabilelim ve toplumsal alışkanlıklara, bir manzaraya, gündelik gereksinimlere kök salan varlıklarından tat alabilelim diye, savaşlarla tutkuların arasında, serüvenlerle tehlikelerin arasında, av ve şölen sahneleri, saraylarla yıkıntılar, yarışmalarla yıkanan çamaşırlar anlatılır. [...] Homeros çok kez yalancılıkla suçlanmıştır; ama bu eleştiri aslında Homeros şiirlerinin etkisini hiç azaltmaz; anlatılarını tarihsel bir gerçeklik üstüne temellendirmeye gereksinimi yoktur, onun gerçekliği zaten yeterince güçlüdür [...]. Kendi kendine yeten ve sanki büyüyle içine sürüklendiğimiz bu "gerçek" dünya kendisinden başka bir şey içermez; Homeros şiirleri hiçbir şey gizlemez, ne eğitmeye çalışır, ne gizli bir anlam taşır. [...]
Sayfa 11 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Yunanlar Homeros yapıtını Herodotos'un altını çizdiği üzere, tanrılarının mitolojisini ve tanrıbilimini yansıtan "kutsal kitaplar" olarak görmekle kalmaz, yaşamın tüm koşullarına uyan bir özdeyişler ve atasözleri derlemesi gibi bakarlar ona; hatta bir bilicilik tarzı yaratılır -Homeros falı-, kurayla çekilen bazı Homeros dizelerinin yan yana getirildiklerinde gelecekte olacakları haber verdiğine inanılır. İlyada da, Odysseia da, beslenmeye, giyim kuşama, alışkanlıklara ve göreneklere ilişkin birçok betimleme sayesinde, "yiğitlere öykünülmesi"ni sağlar: Athenaios gerçek bir Homeros tarzı yaşama kılavuzu oluşturan Homeros'a Göre Yiğitlerin Yaşamı adlı bir kitaptan geniş parçaların bize ulaşmasını sağlamıştır; Nikeratos'tan Büyük İskender'e pek çok Yunan'ın yiğitlere öykündüğü bilinmektedir.
Sayfa 81 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Yunanistan'da Homeros'un yapıtı bir insanın tüm yaşamını etkileyebilir: "Daha ilk gençlik yıllarından başlayarak, öğrenimine yeni başlayan çocuğun saf zihninin beslenme kaynağı Homeros'tur; kimi zaman da daha kundakta onun dizelerinin sütüyle beslenir ruhlarımız. Yaşantımızın başlarında ve insanın yavaş yavaş olgunlaştığı yıllar boyunca hemen yanı başımızdadır o; olgunluk çağımızda güneş gibi ışıldar; yaşlılığımıza dek bir kez olsun bıkmayız ondan: Onu bıraktığımız anda özlemeye başlarız yeniden; şöyle de denebilir, onunla ilişkimiz ancak yaşamla birlikte sona erer" (Homeros Alegorileri, 1, 5-7). Okulda, çocuklar Homeros'u ezberler, şiirlerinden yazı sınavına girerler, "Homeros'la ilgili sorulara yanıt vermek zorunda kalırlar. . . . Platon'a göre, Homeros Yunanistan'ın eğitmenidir. Yetişkinler içinse, Homeros'un bilinmesi kibarlar âlemi toplantılarında oyunlar oynanmasını sağlar, davetlilerin önceden kararlaştırdıkları bir harften yoksun dizelerin ezberden okunması gibi. Bu yazın kültürü iyi eğitimin güvencesi gibi görülür, tıpkı Ksenophon'un alıntıladığı Nikeratos adlı Yunan'ın da söylediği gibi: "Babam iyi bir adam olmam için didinirken, Homeros'un tüm dizelerini öğretti bana, bugün bile İlyada'yla Odysseia'yı tümüyle ezberden okuyabilirim."
Sayfa 80 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Kimine göre, Homeros sözleri bir yazıcı tarafından kopya edilen, sözlü geleneğin en son ozanlarından biridir, yapıtları nitelikleri sayesinde unutulmamışlardır; kimine göre, Homeros Grimm, Perrault ve kendisinden sonra gelen başkaları gibi yitmekte olan sözlü gelenekleri bir araya getirip düzenleyen, yetenekli ve kültürlü biridir; kimine göreyse, sonunun umutsuz olduğunu gördüğü bir yazın türünün dahi kalıtçısı ozan, yitik yiğitlerin anısını ve kendi kompozisyonunu unutulmaktan kurtaracak tek çare olarak imlerle anlatma sistemini yaratmıştır. Homeros'un ya da bir başkasının adına kefil olan, basit bir yazıcının ya da sıradışı bir aydının yazdırdığı ya da yeniden düzenlediği İlyada ve Odysseia metinleri bütünüyle yok olmuş, sessizliğe gömülmüş bir geleneğin mucizevi kalıntısıdır o halde. Yazı da bu şiirin yapısını değiştirmiştir: Gelip geçici, doğaçlamaya dayalı ve değişken halden çıkıp sabit, ezberden okunan, kalıcı bir hale bürünmüştür. Böylece yazın doğmuştur, onunla birlikte de Homeros sorunu.
Sayfa 77 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Homeros'un yapıtının da bize sezdirdiği gibi, sözlü destan bir olaydan ya da bir dönemden daha çok paylaşılan, canlı bir belleğin tanıklığıdır. Yüzyıllar boyunca güncelleşip zenginleşen anlatılar bugün saptanması olanaksız olan bir olayın çevresinde biçimlenmiş ve düzenlenmiştir. Öyleyse, o dizelerde anlatılan dünyayı Yunanistan tarihinde belirli, tek bir döneme yerleştirmeye çalışmanın boş bir çaba olacağı anlaşılacaktır. Şiirlerin tarihsel açıdan özelliği, dönemlerin birbirine karıştırılması ya da çok-zamanlılıktır, kökende varsayıma dayalı tarihsel bir çekirdek saptamak adına bu çok-zamanlılığı indirgemek yanlış olacaktır.
Sayfa 75 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Dikkatli bir okurun gözünde, Homeros dünyasının öne çıkan özelliği şu halde tarihe aykırılıktır: İÖ XVI. yüzyıldan VIII. yüzyıla dek birçok dönemi birbirine karıştıran dünyadır o. Dolayısıyla, İlyada'yla Odysseia Balzac'ın XIX. yüzyıl başındaki Fransa'yı anlattığı İnsanlık Güldürüsü gibi belirli bir zamanın tanıklığı olamaz. Tarihe aykırılık şiirlerin inandırıcılığını azaltır, Homeros yapıtının derin yapısının incelenmesini gerektirir ve ozanın varlığını belirsiz kılar. Homeros sorunu ele alınacaksa, Strabon'un dediği gibi, "kazma kürek yetmez."
Sayfa 64 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
İnsanı ve insan duygularını söylemektir Homeros şiirlerinin asıl amacı, İlyada'nın ilk dizesi de bunu gösterir: "Söyle, tanrıça, Peleusoğlu Akhilleus'un öfkesini, söyle"; kaldı ki Odysseia bir adamın serüvenlerini anlatır, hani: "ne çok acı çekmişti denizlerde yüreği, / kurtarayım derken kendi canını, / yoldaşlarına dönüş yolunu açayım derken". Kahramanlar dizelerde yanlışsızca ifade edilen farklı farklı duygular sergilerler: Hektor'la Andromakhe'nin sadık aşkı , Paris'in Helena'ya karşı duyduğu çılgınca arzu, Akhilleus'un Agamemnon'a yaman kini, Aias'ın inadı, Nestor'un soğukkanlılığı vb.
Sayfa 26 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
"Durma, çabuk göm de, gireyim Hades kapılarından, Ruhlar var burada, göçmüşlerin belirtileri, giremem içeri, uzağa sürerler beni, ırmağı geçip bir türlü karışamam aralarına, boşuma dolanırım Hades'in geniş kapılı evi önünde, boşuna." (Homeros, İlyada 23: 71-75)
Sayfa 56 - Antik Dönemde Ölüm ve Gömü GelenekleriKitabı okudu
Nietzsche'ye göre tragediya'nın doğuşu ve gelişmesi, bu birbirine karşıt iki eğilimde aranmalıdır. Bu sanat dalı, her iki iç-güdünün ba­rışması ve bağdaşması ile meydana gelmiştir. Tragediya ilkin, satyr'ler korosundan başka bir şey değildi. Bu koro, tanrı Dionysos'un çektigi acıları okur ve haykırırdı. Satyr'lere gelince, bunlar her türlü uygarlığın arkasında saklı, yok olmaz varlıklardır. Satyr'ler meydan­da göründükleri vakit uygarlığın belirli bir biçiminin sonu geldiğini, doğaya dönmemiz gerektiğini, yani Dionysos'un doğrudan doğruya egemen olma saatinin çaldığını anlarız. Görülüyor ki Satyr’ler Diony­sos'un hizmetindedirler. Koro işte bu taşkın görüşü canlandırırken, günün birinde onu plastikleştirmiş, mükemmelliğe yani Apollo'luk (apollinisch) bir düzene ulaştırmış, o gün bu gün, Dionysos ile Apollo bağdaşmış, ve bundan, Yunan kültürünün merkezinde bulunan asıl tragediya, Dionysos çoşkunluklarının Apollo yoluyla gösterilmesi an­lamında doğmuştur. Tragediya aslında, Dionysosluk çoşkunlukları, taşkınlıkları, doğa ile bir olmayı, acı veren tutkuyu… dile getirir. Fa­kat bunu, yüzüne ölçü, denge, sınırlı güzellik "maske"sini takarak ba­şarır. Apollo'nun payı, bu "maske"dir, denebilir.
Sayfa 8 - Nusret Hızır’ın önsözünden… - Kabalcı YayıneviKitabı okudu
142 öğeden 61 ile 75 arasındakiler gösteriliyor.