Ailesi fazlasıyla koruyucu davranmıştı. Anne babası kendi tanımlamasına göre ona bir porselen bebek gibi davranmışlardı. Sürekli onu gelebilecek tehlikelere karşı uyarmışlardı: Zatürre olabilirdi, metroda mahsur kalabilirdi, bağulabilir ya da bir yangında ölebilirdi
Bir çocuk olarak bu acı verici yalnızlığı hissetmişti. Babasını hiç tanımıyordu. Annesi ise uzak ve soğuktu. Her ikisi de duygusal ihtiyaçlarını karşılamamışlardı. Duygusal olarak yoksun büyümüştü ve bir yetişkin olarak da bu kopukluk durumunu yaratmaya devam ediyordu.
"Sorunlarınızı gözünüzde büyütmekten ve şikâyet ederek durumunuzu daha da kötüleştirmekten sakının. Keder, siz onu gözünüzde büyütmediğiniz sürece önemsizdir. Şayet bir kimse, 'bu hiçbir şey değildir' veya en azından 'bu önemsiz bir şey; sona erene dek buna katlanmaya çalışırım' diyerek kendini cesaretlendirirse, buna inandığı için kederi gerçekten de hafifler". Ve şunu da ekler: "Kişi yalnızca öyle olduğuna inandığı müddetçe talihsizdir".
Nevrotik acılar göz önünde bulundurulduğunda, kişinin yalnızca acı çektiğini düşündüğü zaman acı çektiği söylenebilir.
Acıyı dramatize ya da romantize etmeden olduğu gibi kabul etmek.
Nasıl acı çektiğini bilen kişi, daha az acı çeker. Bu kişi endişe ve kaygının yol açtığı huzursuzluğa daha fazla mahal vermeden, sıkıntıları olduğu gibi kabul eder. Tıpkı hayvanlar gibi, acıyı en salt biçimine indirger. Hatta daha da ileri giderek zihin gücüyle sıkıntılarını azaltır; artık onları hissetmez hale gelerek tamamen unutmayı başarır.
Hafıza asla gerçeği tekrar yaşatmaz. Hafıza yeniden kurar. Yeniden kurma işlemi daima orijinali değiştirir; rekonstrüksiyonlar dışsal referans çerçevelerine dönüşür ve kaçınılmaz olarak yetersiz kalır.