Eskiden kibrit yokmuş. Ateş sönünce, ateş küreği ile komşuya gidilir, bir parça ateş alınırmış. Ateş almak için komşuya geçen kadınlar, kürekteki ateş sönmesin diye oturup çene çalamazlar ve acele ederlermiş. “Ateş almaya mı geldin” deyimi burdan gelir.
Mustafa Erdoğan
Deyimler dilimizi zenginleştirir. Öğrendiğimiz her deyim anlatacaklarımızı süsler ve zenginleştirir.
Gerçek anlamdan az çok uzaklaşmış, ilgi çekici bir anlam taşıyan, kalıplaşmış sözlere deyim denir. Günlük konuşmalarımızda anlatım zenginliğini arttırmak için deyimlere başvururuz. Bu cümlede kullanmış olduğum "başvurmak" deyimi gibi.
Öyle ya, bir gecenin ne kadar uzun olduğu, o gecenin karanlıkta geçen saatlerinin niteliğiyle değil, o gecede yaşanılan dakikaların niceliğiyle ilgilidir.
Olmayacak şeyler hakkında, inanılmayacak sözler karşısında yahut abartılmış yalanlar hakkında bir alay ifadesi olarak "Yok devenin başı!.." deriz. Hikâye güya, Hoca Nasrettin'in çocukluğunda geçmiş:
Nasrettin'in dul annesi ince eğirip sıkı sardığı ipleri oğluna verir, götürüp pazarda uygun fiyata satarak, geçimlerini temin
Ne benden sana bazlama, ne senden bana gözleme: Ne sen benden hizmet bekle, ne de ben senden iyilik umayım, ilişkilerimiz karşılıklı çıkara dayanmasın.
İlk Çağ inançlarına göre, insanlar öldükleri vakit birtakım eşyalarıyla birlikte gömülürlerdi. Tanrılarına sunmak ve öte dünyada kullanmak üzere mezarlara birlikte götürdükleri bu eşyalar genellikle kıymetli maden ve taşlardan mamul kap kaçak ile takılardan oluşurdu. Türk beyleri de İslâmiyet’ten önceki zamanlarda korugan dedikleri mezarlarına