Allah, bizzat nebî ve resûl adlarıyla kendisini adlandırmadı. Ancak velî adını takındı ve bununla vasıflandı. "Allah iman edenlerin velisidir.."
(Bakara,2/257) Diğer bir ayet; "..O, gerçek bir dosttur|velîdir, övülmeye layıktır..." (Sara, 42/28) Böylece Allah, kollarına lütfetti de onlara şeriat/yeni bir din kurma yetkisi olmayan genel peygamberliği bıraktı.
Yüce Allah, kulları için, hükümlerinin değişmezliğini korumaları şartı ile ictihad/yorumlama yoluyla yöntem ve kararlar getirmeyi kaldırmadı.
Bu nedenle Hz. Peygamberimiz "Âlimler, nebilerin vârisleridir." dedi. Bu verâset/miras, ancak müctehidlerin/yorumcuların din hükümlerini yorumlaması ve kural hâline getirmesi ile ilişkilidir.
Bir peygamberin, din kuralları dışında bir söz söyledigini işitirsen; onun, irfan sahibi arif bir velî olarak konuştuğunu anlarsın. Öyleyse o peygamberin hem âlim bir peygamber hem de velî olması nedeniyle, makam ve mertebesi, yalnızca peygamber olması nedeniyle sahip olduğu peygamberlik makamından daha üstün olur. Kısaca bir peygamberin velîlik makamı (manevî düzey ve derecesi), peygamberlik makamından daha tam ve daha mükemmeldir.
Bu nedenle, Allah'ın dostlarından birinin, “Velâyet, nübüvvetten üstündür" (Velîlik, peygamberlikten üstündür.) dediğini işitecek olursan; O, bu sözüyle, ancak bizim yukarıda söylediğimiz sözü (yani, peygamberin velâyetinin, yine peygamberin nübüvvetinden üstün oldugunu) kastediyordur.
Hatta o Allah dostlarından birinin, "Velî, nebî ile resûlden üstündür" dediğini duyarsan, bilmelisin ki o, bu sözüyle yine; velilik, nebilik ve resûllük makamlarına sahip olan tek bir şahsı kastetmiştir.