Sınırlanan yiyecekler, kutsal dünyanın "saflığını bozan" yiyeceklerdir. Hatta bunlar, cennetteki elma gibi, şeytani yiyeceklerdir: Görünüşleri güzel ama insanı alçaltan, kutsal olana yabancılaştıran yemişler.
Et, hiçbir baharat eklenmeden pişirilir; bu, bir çok kültürde kutsal yiyeceklerin pişirilme şeklidir çünkü yemek tadı için değil ruhun arınması için yenmektedir.
Mısır, insanlara güneşin oğlu tarafından gönderilmiş, ekilmesi de kızı tarafından öğretilmişti. İnsanların nankörlüğünü cezalandırmak için ekinin olgunlaşma süreci uzun ve biçilmesi de zor olmuştur.
Botanikçilere göre, şeker kamışı, Saccharum offıcinarum, insan
eliyle yetiştirilmiş bir türdür. Şeker kamışının doğal atası, büyük olasılıkla,
Çin'in güneyine ait olan S. sinense'dir. Gelişimin nasıl olmuş olduğu konusundaki bilgiyi, yine dilbilimsel dedektiflikle öğreniyoruz. "Şeker" sözcüğünün kökü, göçler başlamadan önce Çin'in güneyinde bir yerlerde konuşulmuş proto-Avustronezya diline kadar gidiyor. Tebus olarak yeniden
kurgulanmış tek ve aynı sözcüğün, Tayvan ve Filipin dilleriyle öteki pek
çok çağdaş Avustronezya dilinde karşılığı var; bu karşılıkların hepsi de "şeker
kamışı" anlamına geliyor. Örneğin Malay dilindeki tebu sözcüğü ve Fiji
dilindeki dovu sözcüğü, tebus sözcüğünden türemiştir. Zencefilde söz
konusu olduğu gibi burada da, olguyu açıklamak için, şeker kamışının özgün
biçiminin proto-Avustronezya dilini konuşanlar tarafından bilindiğini
ve bu halkların şeker kamışını yeni yerleşim bölgelerine ektiklerini belirtmemiz
gerek. Bu yayılma, büyük olasılıkla Filipinler'de günümüzden
5000 yıl kadar önce başladı. Ve bu yeni "soylu" baharat, Saccharum oflicinamm,
oradan giderek kuzeye, doğuya ve batıya yayıldı. Kuzeyde, geriye
doğru Çin'e, doğuda Yeni Gine'ye ve Pasifik Okyanusu'na, batıdaysa Endonezya'nın batısına ve Hindistan'a yayıldı.
Sayfa 32 - Kitap yayınevi, 2004 Çev:Nazlı PişkinKitabı okudu