Bilgeler buğday eler gibi elediler sözleri...
Dost o zaman öğrendi dostluğun ne olduğunu
Varlıklar sisteydiler,
Bilen yoktu güzelliklerini
Adları konuncaya kadar.
Herkese vermez kendini Söz,
Bir kadın gibi nazlıdır,
Şair ister, bilge ister.
Dostlar havuza benzer,
Kiminin suyu çok, kiminin az.
Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya, Kiminde elleriniz ıslanır.
Kimi paçavra dokur kelimelerle
Kimi şal.
Kiminin dudaklarında zehirdir söz, Kiminin dudaklarında bal.
Söze İlahi // Rig-Veda
AHLAK ÜZERİNE
Bilginin önünde taçlı başlar bile saygı ile eğilmeli. Bilgi, bölüşüldükçe artan hazine. Kudret sağlar, mutluluk sağlar, ün sağlar sahibine. Ne çalınabilir, ne yokedilir. Saltanatlar fani, bilgi ebedîdir.
...
Kötü, bilgili de olsa kaç. Yılanın başına bir mücevher taç oturtmuşsun, zehiri azalır mı?
Başa çıkılmaz kötülerle; her meziyete kulp takarlar... Utangaç mısınız, sünepe derler. Dindarlık, yobazlıktır onlara göre. Faziletiniz, bir gösteriştir. Adınız duygusuza çıkar, kahramansanız. Beğenmezler ne yapsanız. Sabrınız miskinliktir. Belagatınız gevezelik.
...
Bağışlarını kimse duymayacak; güler yüzle ağırlayacaksın her konuğu; iyilik yapınca susacaksın; toplantılarda başkasından gördüğün lütufları sayıp dökeceksin; ikbal seni şımartmayacak, herkesi saygı ile anacaksın... Faziletli olmak, keskin bir kılıca oturmak kadar güç.
...
Altın meyvelerle yüklü dallar toprağa doğru eğilir. Alçalır rahmet dolu bulutlar. İkbal şımartmaz bilgeleri, yükseldikçe alçakgönüllü olurlar.
Klasik Edebiyat / Bhartrihari / Ahlak Üzerine
Artık kırık dökük teknelerle denize açılmak, hele Hind denizlerini geçip Basra'ya veya Mısır'a gitmek de imkansızlaşmıştı. Zira Portekiz kâfiri yolumuzu gözlüyor ve denize açılmamızı bekliyordu. Karadan seyahat şıkkını tercih etmeye mecburdum. Surat Limanından Gucarat sultanlığının taht şehri olan Ahmedâbâd'a hareket ettim. Çampaner yoluyla Hind ülkelerinin içerilerine doğru daldım, öyle ormanlardan geçtik ki, ağaçlarının ucu güya semaya değerdi. Bir kanadının ucundan diğer kanadının ucu 14 karış gelen yarasalar gördük. Bir tek ağaçta o kadar yarasa vardı ki, sayılması imkânsızdı. “Tuba ağacı” denen ulu ağaçlar vardı ki, gölgelerinde bin adam barınabilirdi. Papağanların haddi hesabı yoktu. Fakat en çok görünen hayvan maymunlardı. Bir yerde konakladığımız zaman, binlerce maymun etrafımızı çeviriyordu. (Yıl 1554-55 - SB notu)