Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Kötü romancıların, “dedi”nin yerine, “mırıldandı”, “geveledi”, “hıçkırdı”, “sırıttı”, “bağırdı”, “kekeledi”... gibi titremlemeler bildi­ren ifadeler koyarak, diyaloglarındaki bildirme kiplerini çeşitlendirme ihtiyacı duydukları söylenir.
Toplumdan koruma bekleyen yazarlar, her şeye sövmeye bayılırlar.
Reklam
Çünkü insan yara aldığı yerden değil, yarım kaldığı yerden ölüyor.
Destek yayınları
Anna Ahmatova da, çeyrek yüzyıl boyunca, her şiiri önünde ilk okuduğum günkü gibi heyecanlandığım, kimi zaman alt-üst olduğum, kimi zaman soluksuz kaldığım, çoğu kez, "yazmanın ne gereği var?" soruma inandırıcı bir yanıt bulduğum, bugün, benim için artık sayıları iki elin parmaklarından çok olmayanı; airlerden biridir. Üstelik kendi dilinde okuyamadığım ve şiirin çevrilmezliğini bildiğim halde.
Kuşkusuz, yaratıcılığı bir Proust, bir Joyce, bir Faulkner, bir Kafka ile ölçülemez. Kuşkusuz, felsefe konularında, çağdaşı Sartre kadar derine inen yapıtlar bırakmamıştır ardında. Ama okuyucunun, Camus'de bulup, Sartre'da, Proust'ta, Joy­ce'de bulamadığı bazı şeyler olmalı. İşte, açıklaması olanaksız bu "bazı şeyler"dedir yazarla okuru buluşturan gizin kaynağı.
[...] Daha da ileri gideceğim, sanatçının kendisi de o gizi açıklayamaz bize. Çünkü sanat ya­pıtı, yazarını, şairini, ressamını aşarak gerçekleşir. Bilinçsiz bir yaratıdan mı söz ediyorum? Hayır, gerçek bir sanat yapıtının (örneğin Dostoyevski'nin romanlarının, Shakespeare'in oyunlarının ya da Yunus Emre'nin şiirlerinin) yaratıcısının dünya görüşünü, felsefesini aşabile­ceğini, bir kez ortaya çıktıktan sonra kendine özgü bir yaşamı ol­duğunu, bunu sürdürdüğünü, bu süreç içinde yaratıcısının bi­linçli yaratma istemi ve süreciyle ilişkisinin kalmadığını.
Reklam
Özgünlüğün yolu etkilerden geçer. Çünkü yoktan varedilmiş ardılı olmayan şiir ya da roman, resim ya da yontu, kısacası bir sanat yapıtı yoktur.
170 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.