Bilindiği gibi feodal sınıf, analiz edilmesi gereken nedenlerden dolayı Hristiyanlığın dinsel ideolojisinden bulmuştu kendini, aynı şekilde burjuva sınıf da, en azından klasik egemenlik çağında, emperyalizmin şu yakınlarda yaşadığı gelişmelerden önce, hukuki ideolojide bulmuştu kendini. İşçi sınıfı ise, ahlaki, hukuki ve dinsel ideoloji unsurlarına duyarlı olsa da, her şeyden önce siyasal kimliğe sahip bir ideoloji de bulur kendini; burjuva siyasal ideolojisinde (sınıf egemenliğinde) değil de, proletaryanın siyasal ideolojisinde, yani sınıfların ortadan kaldırılmasına ve komünizmin kurulmasına yönelik sınıf mücadelesinin ideolojisinde bulur kendini. ilk biçimlerinde kendiliğinden bir nitelik taşıyan (ütopyacı sosyalizm), sonra ise Marksist teori ile işçi hareketinin kaynaşmasından beri kurumlaşmış olan bu ideoloji, proleterya ideolojisinin "çekirdeği"ni oluşturur.
Bilmiyor musun yoksa, dedi ağabeyim, bağımsız çiftçiler, toprak ağaları ve zengin köylülerden daha gericidir, toprak ağaları ve zengin köylüler hiç olmazsa reformları dürüst bir tavırla kabullendiler, bağımsız çiftçilerse çok açık bir şekilde halk komününe karşı tavır aldı. Halk komününe karşı olmak demek sosyalizme karşı olmak demektir, sosyalizme karşı olmak demek Komünist Parti'ye karşı olmak demektir, Komünist Parti'ye karşı olmak demek Başkan Mao'ya karşı olmak demektir, Başkan Mao'ya karşı olmak demekse çıkmaz bir yola girmek demektir!
Snowball:Lev Troçki
Napoleon:Josef Stalin
Domuzlar: Komünist Yöneticiler
Bay Jones:Rus Çarı 2. Nikolay
Çiftliğin Hayvanları: Rus Halkı
Yazar, o dönemde yayılan komünizm tehlikesini bu kitapta farklı açılara taşıyarak anlatmış. Domuzlar yönetimi öyle bir eline alıyor ki eşitlik falan kalmıyor.
Ayrıca insanların çiftliği almaya geldiğinde hayvanların bir olup onları çiftlikten atmasını, Almanlar Moskova'ya dayandığında Stalin'in cesaretli bir şekilde şehirde kalmasına benzetiyor.
Hayvan ÇiftliğiGeorge Orwell · Can Yayınları · 2020247,5bin okunma
Yenilmişsem
Elim kolum bağlı
Boynumda yağlı ip
Gelip dayanmışsam
darağacına
Dudaklarımda yarın
Gözlerim yarınlarda
Unutmak mı gerek seni?
Kapılar kapalı
Tutulmuşsa gece
kapkara yollar
Sıcacık bir sevgi
sunmayacak mıyım
insanlara?
Bakmayacak mıyım yarınlara
Seslenmeyecek miyim
insanlara?
Üstat
Sovyet tarihi ve sosyalizme aşırı ilgim var ve terimlere aşinayım fakat bu kitap bana aşırı ağır geldi. Aslında bu çok normal çünkü bu aslında bir roman falan değil. Bir siyasi partinin manifestosu. Halka sesleniş metni gibi düşünüp okumak daha doğru olacaktır. Çünkü zaten öyle. Televizyonda siyasilerin yaptığı açıklamaların metni gibi bir şey.
Sosyalizme ve sovyet tarihine aşırı ilgim olmasına rağmen sosyalizm ve komunizmin neden pratik dünyada işe yaramadığını da bilen biri olduğum için kitap biraz da ondan sıkıcı gelmiş olabilir. Eğer bir kitabı, içindeki fikirlerin yanlış olduğunu bilerek okuyorsanız bu size sıkıcı gelebilir. Bana tam da bundan oldu. Kendimi biraz da olsun avutmak için "En azından sosyal kapitalizm işe yarıyor diyebiliriz, belki bunun oluşmasında yardımcı olmuştur" diyorum. Ama yine de bitiremedim kitabı. Çünkü kendinden çok emin bir şekilde yazılmış ve "Şöyle olmuş, böyle olmuş, bu yüzden kesin ve mutlak şekilde bu olmak zorunda" denmiş. Bunlar zamanla olmuş ve sistemin yürüyemediği ortaya çıkmış (SSCB'nin tarihi). Bu yüzden bir bakıma sonunu bilerek okuduğunuz bir kitap gibi. Sanki... Ana karakter şu olacak bu olacak diye sözler veriyor ama siz aslında o şeylerin olamayacağını biliyorsunuz gibi.
Emekçinin fabrikatör tarafından soyulması ücretinin nakit olarak ödenmesiyle tamamlanır tamamlanmaz, burjuvazinin bir başka kesimi, ev sahibi, dükkân sahibi, tefeci vb. dört bir yandan onun üstüne saldırır.
Bazı metinler yüksek sesle okunmak için yaratılır. Kitapların dünyasının alışılagelmiş o iç ses tellilerinin yayını koparan alevler içinde bir arşe. Bazı metinlerse dünyayı değiştirmek için yaratılır. Mavi yeşil yuvamızın orta yerinde bir çağ yangını başlatmak için. Komünist Manifesto bunların hepsi ve daha fazlası: Bir anahtar, bir adım, bir eşik, bir kesi, bir kıvılcım.
Avrupa'ya korku salan heyulayı anlatan bir politi-gotik açılışla başlar Manifesto. Ardından alabildiğine okumalara açık çok sayıda kavşak yaratarak ilerler yolunda: Tarih, felsefe, siyaset, hatta antropoloji ve psikoloji. Onun persona non gratası burjuvadır. Her satırı bir giyotin gibi indirir üstüne. Bu nedenle Manifesto alabildiğine eril bir ses barındırır. Bir şarkı değildir, bir marştır. Ve birer astronomdur Marx ve Engels. Teleskopları olan diyalektik materyalizmle burjuvanın kaçınılmaz sonunu izlerler rasathanelerinden. Ve bir gülledir Manifesto, kutsalı hedef alan bir yıkım. Ve alev, yine alev, hep alev.
Bugün neoliberalizmin harabelerinin orta yerinde, gerçeklik ötesi çağın tam kalbinde, yapay zekanın gölgesinde nefes almaya çalışan proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek çok şeyi olsa da Manifesto dünyayı, tarihimizi ve insanlığı anlamak için çok daha gerekli, çok daha önemli. Ve en önemlisi de nihayetinde bir parti bildirgesi dahi olsa, bir metnin dünyayı değiştirme gücüne bir kez daha şahitlik etmek gerek. Yeni çağ yangınları başlatabilmek, umut edebilmek ve kelimelerle nefes alabilmek için.