Çağımızın en büyük zafiyetidir samimi olmak. Maskeler zorunlu, gülümsemeler sahte,
sözler bir balon köpüğü gibi. Kimse kimseye dokunamıyor, kimse kimseyi göremiyor, kimse kimsenin ruhuna yakın olamıyor.
Huzurlu akşamlar dilerim.
“Maskenin yüzünde bir tek ifade olurdu. Donuk ve ebedi. Ama o her zaman temel ifadeydi zaten. İnsanın yalancı tenini o maske iskeletinin ardına saklamakla, evrensel bir iç kimlik gösteriliyor, geçici ve kötü dış görünüm saklanıyordu. Maskelilerin özgürlüğü, başarılı ihtilalcinin o pespaye siyasal özgürlüğüne benzemezdi. Bu, ilahiliğin sihirli özgürlüğüydü. Politikadan ve başarıdan öte bir şeydi. İster hayvan gibi boynuzlu olsun, ister melek gibi tüylü olsun, her maske, ölümsüzlüğün çehresiydi. Bana kendin gibi gel, yavrum. Kendinde saklayacak hiçbir şey olmayacaktır.”
Her mezarda bir yalancı kapı vardır. İşte insanlar da kendileri için böyle bir yalancı kapı yaratırlar, etraflarını aldatmak için... Eğer ezik, zayıf karakterli, yeteneksiz bir kişiyse bu kapıyı yaratan, dışarıya kendini zorla kabul ettiren, dediğim dedik, kendinden emin, otoriter, baskın bir karakter olarak görünmek için çabalar. Ve bir müddet sonra buna kendisi de inanmaya başlar. Hem kendisi, hem de etrafındakiler onun böyle bir insan olduğunu sanırlar. Fakat bu sözde kapının ardında, kaya tüm çıplaklığıyla ortadadır... Ve sonunda gerçekler ortaya çıkıp, gerçeğin tüyden hamlesi kapıya dokununca, kapı yıkılır ve doğrular ortaya çıkar.
İnsanlar kendilerine mahrem ve paylaşılmazcasına ait ama herhangi bir şekilde özdeş olamayacakları bir şeye kimliklerini teslim etmek üzere yüzyıllar boyunca tanınabilirliğin temeli olan maskeyi çıkarmıştı.