Maviyi seven kadından korkma,
O sana gökyüzünü verir,
Gökyüzü gibi uçsuz bucaksız aşkını verir...
Mavilikleri seven kadından uzak durma.
O ayağına okyanuslari getirir,
Okyanus gibi derin duygular biriktirir..
Kırmızı midır sadece tutkunun rengi.
Oysa tutkulu gecelerin rengi en koyu mavidir...
Gecelere sığmayan sabahlara siğnır açık mavi
Ve sabahlarda saklıdr umudun kendi..
Değil midir gökler,
Denizler sonsuzluğun simgesi..
Benim yüreğimdeki en koyu mavi de sensin sevgili.
Boş ver aşkın kırmizisını,
Beyazın masumiyetini..
Ben seni mavinin her tonuyla sevdim...
Havanın nazlı dalgacığı göğsümde oynaştığında tüm varlığım susuyor ve dinliyor. Çoğu zaman, gözlerim göğün ya da o kutsal denizin sonsuz maviliklerinde, kendimden geçtiğimde, ruhuma eş bir ruh sanki bana kollarını uzatıyor ve ben kimsesizlik acısından sıyrılarak tanrısal bir yaşama doğuyorum sanırım.
Her şeyle bir olabilmek; budur tanrıların yaşamı ve insanların mutluluğu.
Ne güzel bir şey böyle bir yerde yaşamak! Tatlı bir duygu dolaşıyor damarlarımda. Hava bir bebeğin öpüşü gibi temiz ve taptaze. Güneş pırıl pırıl, gökyüzü masmavi, daha ne ister insan? Tutkulara, isteklere, üzüntülere yer yok burada!
Canları isterse, hayalperest diye küçümsesinler beni. Buna hiç bozulmam; çünkü bir insanın ancak düşgücünden yararlanarak hayal kurabildiği sürece gerçek bir insan olduğuna inanıyorum.
Sayfa 298 - YKY yayınları, 83. Baskı, İstanbul, Eylül 2016
Ben bir mavi sevdalısı gördüm
Kendisi en yüce sevdalara layık
Neye kapıldın sen
Bereketli topraklar üzerine yağmur indiren bulutların diyarı, gökyüzünün maviliğine mi
Hani baharın gelişiyle ölü doğayı yeşerten
Tıpkı senin yüreğinde pır pır kelebekler uçurduğu gibi
Yoksa denizin maviliğine mi kapıldın
Hani hep seni umutlara götüreceğini hayal
Çocuklar mavi gezegende sonu olmayan maceralara atılırdı. Karanlıkta ateşböceği kovalar, kayalıklara tırmanır ya da sıcak sulara atlarlardı. Sahilde deniz kabuğu toplayıp yumurta bırakan deniz kaplumbağalarını seyrederlerdi.
Bu mavi gezegenin özel olmasının tek bir nedeni vardı: Orada sadece çocuklar yaşardı. Bitkiler ve hayvanlar da vardı elbette ama gezegen boy ve şekil olarak çeşit çeşit çocuklarla doluydu. Büyük çocuklar, küçük çocuklar, tombul çocuklar, zayıf çocuklar hatta aynada karşılaşabileceğiniz türde tuhaf çocuklar kaynıyordu.Yüzlerceden fazlası vardı, o yüzden sayılarını bilmek imkânsızdı demekle yetinelim.
Onlara ne yapmalarını söyleyecek yetişkinler olmadığından çocuklar dilediklerince hareket etmekte özgürdü.
(...)
Birinin aklına şu sorular gelebilir: Peki bu çocuklar nereden geldi? Nasıl çoğaldılar? Hiç büyümüyorlar mı? Gezegende hiç yetişkin yoksa nasıl doğdular? Cevap ise çok basit: Kimse bilmiyor.
Dediğim gibi, bilimciler gezegeni hiç merak etmedikleri için üzerinde araştırma bile yapmamışlar. Bildiğimiz tek şey hiç büyümeyen çocukların orada yaşadığı. Bilinmeyen bir nedenden dolayı kalplerindeki gençliğin haddi hesabı yoktu. O kadar ki bazılarının yaşı yüzü geçmiş olabilirdi.
Bırakın da o eşsiz hayaletler orada gözüme göründükleri şekilde hüküm sürsünler. İçime öyle harika bir şey doluyor ki! Bunlar acaba rüyalar mı hatıralar mı? Eskiden bir defa daha böyle mesut olmuştum.