''teknik, bir akıl işidir; bir yandan da yetenek işi. Ama bilinç, kişilik yapısıyla bağlantılıdır. Bir yanda içsel bir çaba, öte yandaysa bilimsel bir alıştırma söz konusudur.''
Öyle çok sütunu, alınlığı, frezi, tripodu, gladyatörü, cin suratları ve volütleri vardı ki, sanki beyaz mermerden yapılmamış da, bir macun tüpünden sıkılarak çıkarılmış gibi görünürdü. Oysa beyaz mermerden yapılmıştı. Bunu tek bilen, parayı veren sahipleriydi. Bugün artık çiziklerle, lekelerle dolu, cüzzamlı gibi, kahverengi de, yeşil de sayılamayacak bir renkteydi. Kırlık yerlerin temiz havasına uygun narin bir taşı, yavaş çürümenin, kirli dumanların, gazların, asitlerin kemirdiği belliydi.
Hız mimariyi de değiştiriyor: Artık ‘revnaklı şehirler’e, durup temaşa edeceğimiz süslemeli, oymalı binalara ihtiyaç yok. Hızlanan sürücünün gözü tarafından daha kolay algılanacak beton ve cam karışımı binalar şehirlerin yeni tarzını oluşturuyor.
Bir fikre bağlı kalıp basit kavramlar aramanın da şöyle bir riski vardır: Giderek sıradan veya tek yönlü bir bakış açısı edinebilir ve tasarımın karmaşık ve incelikli yönlerini anlaşılırlık uğruna feda edebilirsiniz.
''...Gel de anlat! adamcağız Türkiye'deki yerleşmelerin oldubittilerle değil de şehirciler, mimarlar tarafından yapıldığını düşünecek kadar safmış meğer.'' (!)