Bu yaklaşımın kent çalışmalarındaki yansıması, disiplinin temel araştırma nesnesinin ne olduğu sorusuna ontolojik düzeyde bir yanıt verilmiş olmasıdır denebilir. Buna göre, şehir, şebekelerin bir araya gelerek oluşturdukları şeydir; araştırmacının esas vazifesi ise bu bir araya gelme, "düzenleme" (assemblage) sürecini, herhangi bir toplumsal yapı, mekanizma ya da sürece analitik öncelik atfetmeksizin incelemektir. İnsan şebekeleri, su şebekeleri, altyapı şebekeleri, ulaşım şebekeleri ve daha nicesi bir araya gelerek, aralarında kategorik olarak herhangi bir fark varsayılmayan sokakları, mahalleleri, şehirleri ya da bölgeleri oluştururlar. "Bir mahalle, sokak festivalinde bir araya gelmiş kalabalık ya da Wall Street gibi bir finans merkezi" kent çalışmalarının araştırma konusu olabilir (Bender 2010: 316). Analitik olarak önemli olan, eyleyenlerin şebekenin oluşması, bir arada durması ve işlemesi için sahip oldukları konumu ve rolü haritalandırmaktır. Ne var ki bu ontolojik çıkarımları nedeniyle Aktör-Şebeke Kuramı, disipline kattığı zenginlik ve yeniliğe rağmen, ampirisist ve tikelci bir yönelime sahiptir. Eyleyenler arasında bir ayrım gözetmediğinden, kentsel mekandaki iktidar ve sömürü ilişkilerini yeterince sorgulayamaz ve kapitalizme özgü hiyerarşik toplumsal ilişkilerin ve kurumsal formların güncel kentleşme süreçlerine ne şekilde etki ettiği yeterince ortaya konamaz (Brenner, Madden ve Wachsmuth 2012: 119-20).