Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
Tıpkı bireyler gibi devletler ve onları oluşturan insan toplulukları da içinde yer aldıkları sistemin diğer üyeleri tarafından tanınmaya ve saygı görmeye ihtiyaç duyarlar. Sistemden dışlanmak, aşağılanmak, değersiz kabul edilmek, ulusal onuru yaralayan ve o ulusa mensubiyeti olan tüm bireyleri inciten bir durumdur. Bu nedenle uluslararası sistemin eşit statüdeki üyelerinden birisi olarak, bir örgüte kabul edilmek, bir savunma ittifakının parçası olmak, ya da statüko kurucu bir uzlaşma masasının katılımcıları arasında bulunmak, devletler açısından pozitif bir değer algısına sahiptir.
Sayfa 133
Düşman, politik bir kimliğin tahkim edilebilmesi için temel bir ihtiyaçtır. Toplumsal çatışmaların merkezinde ise kimliğin düşmana karşı korunması fikri yatar.
Sayfa 162
Reklam
Tıpkı her küllenişten doğuşun, koru aleve döndürecek bir ivmeye ihtiyaç duyması gibi, küle dönmüş bir toplumsal rûhun ancak coşku ve neşe ile alevlenebileceği düşüncesi ön planda olunca, törenler, ritüeller, kutlamalar ve bayramlar da doğal olarak bu amaca hizmet etmektedirler.
Sayfa 183
Lozan Antlaşması'nın Psikopolitik İşlevi
Kimliklere ilişkin tehdidin artmasına paralel olarak kolektif öz doğrulama ihtiyacının karşılanmasına yönelik motivasyonun yükselmesi doğal bir sonuç olduğundan, Lozan Antlaşması'nın en ön plandaki psikopolitik işlevi, ilk kez Rus Çarı Nikolay'ın 1853'te ifade ettiği, "Hasta Adam" stigmasını 20. yüzyılın ilk çeyreğinde parçalayan bir ahit temsilini yüklenmek olmuştur.
Sayfa 136
Aşağılanmışlığın ardından doğan ulusal narsizmin en bilinen örneği olarak gösterebilecek olan Nazi ideolojisi, düşmanlarla çevrili olma duygusu, ötekilere karşı aşırı şiddete meyil, komplo teorilerine yatkınlık, popülizme destek, bilim karşıtlığını savunma gibi tipik özelliklerin hemen hepsini bünyesinde taşımıştır.
Sayfa 128
Genç cumhuriyetin kurucuları "vatan" kavramına başka anlam yüklemişlerdir. Onlar için vatan, Osmanlı subayları olarak başlayıp, bağımsızlık mücadelesinin önderleri haline geldikleri bir "direniş ve yeniden doğuş" hikâyesinin yazıldığı, büyük kayıplar ve travmalarla dolu son yüzyılın geçmişe gömüldüğü "bir zafer" alanıdır; düşmanın, işgalcinin def edildiği, "denize döküldüğü" yerdir. Kısaca vatan, her bir zihin dünyasının ve belleğin kendine göre yansıma alanı bulduğu, travmalarla, anılarla, umutlarla dolu taşıyıcı bir imgedir; kutsal bir emanettir.
Sayfa 87
Reklam
Anadolu'nun anavatanlığının belirginleşmesi Anadoluculuk hareketinin de doğuşuna vesile olacaktır. Hareketin ilk tohumları Hilmi Ziya Ülken'e göre 1917'de Türk Ocağı bünyesinde "Büyük Türkçülüğe" karşı "küçük Türkçülük" veya "Türkiyecilik" önerisiyle serpilmiştir.
Sayfa 95
Kolektif bellek, sosyal ve kültürel bir olgu olduğu gibi hem toplumsal hem de zamansal boyutta birleştirici ve bağlayıcıdır. Zira bellek, geçmiş olayların zihinde yeniden canlandırılması değil geçmiş ile şimdinin dinamiklerini birleştiren, esnek bir süreçtir. Bu yüzden de toplumsal bellek hem geriye hem ileriye doğru iki yönde işler ve sadece geçmişi kurgulamakla kalmaz, aynı zamanda şimdinin ve geleceğin deneyimlerini de organize eder.
Sayfa 161
Tıpkı bir bireyin yaşam öyküsü gibi, toplumların da hikâyeleri vardır ve bu hikâyelerin kırılma noktalarının olumlu veya olumsuz referanslarla belirlenmiş olması, ulusun genel karakterini etkiler.
Sayfa 144
Şiddetin önüne geçilebilmesi için ve şiddetin tehdit ettiği toplumları demokrasi krizinden kurtarabilmek için fanatık, radikal ve fundamental bağlılıkların aktifleşmelerini engellemek ve pasif durumda kalmalarını sağlamak gerekmektedir.
Reklam
Yeni bir kimlik arama isteği eşlik etmese bile, sırf benliği reddediş dahi gittikçe artan taklitçiliğe yol açabilir. Reddedilmiş benlik, ayrıksı bir özelliği olduğunu iddia etmez artık ve kopyalama eğilimine karşı gösterilen direnç de böylece ortadan kalkar. Bu durum, belirli bir bireyselliği bulunmadığı için dış etkilere karşı zihinsel savunması bulunmayan küçük çocuklardaki ve farklılaşmamış yetişkinlerdeki duruma benzer.
Sayfa 131Kitabı okudu
Çinlilerin güçlü aile bağları yüzyıllar boyunca onları kitle hareketlerinin çağrısına karşı görece bağışık kılmıştı belki de. "Bir Avrupalının 'vatanı için' ölmesine Çinlinin aklı pek yatmaz, çünkü onun ailesi bundan doğrudan fayda görmez ve hatta aile fertlerinden birinin ölmesiyle bundan zarar görür." Öte yandan, "bir Çinlinin, ailesine ödenen hatırı sayılır bir meblağ karşılığında, bir idam mahkûmunun yerine kendisini astırmaya rıza göstermesine" hem aklı yatar hem de bununla övünür.
Aynı zamanda görülmektedir ki, bir kitle hareketi ikna veya zorlama yollarından her ikisini de kullanma imkânına sahipse, genellikle ikinci yolu tercih etmektedir. İkna yöntemi yavaş yürümektedir ve sonucu kesin olarak belli değildir.
Sayfa 139Kitabı okudu
Sadece ikna yoluyla, yaygın ve kalıcı bir örgütlenme kuran bir kitle hareketi hemen hemen hiç yoktur. Koyu bir Hıristiyan olan tarihçi profesör K. S. Latourette şu durumu kabul etmek zorunda kalmıştır: "Her ne kadar İsa'nın ruhu ve silahlı kuvvetler birbiriyle hiç bağdaşmayan zıt şeylerse de ve bu gerçeği kabul etmek her ne kadar nahoşsa da, Hıristiyanlığın ayakta kalmasını çoğu kez silahlı kuvvetler mümkün kılmıştır."
Sayfa 138Kitabı okudu
Kendi hayatlarını bozulmuş ve ziyan olmuş görenler, özgürlükten ziyade eşitlik ve kardeşlik için yanıp tutuşurlar. Bağıra çağıra özgürlük talep ediyorlarsa, eşitlik ve bir örneklik kurma özgürlüğünden başka bir şey değildir bu. Eşitlik tutkusu kısmen anonimlik tutkusudur: kumaşı meydana getiren ipliklerden biri olma; bir ipliğin diğerlerinden ayırt edilememesi. Böylece kimse bizi işaret edemez, bizi diğerleriyle kıyaslayıp kusurlarımızı açığa çıkaramaz. Özgürlük için en çok bağırıp çağıranlar, özgür bir toplumda mutlu olma ihtimali en az olanlardır çoğu zaman. Eksiklikleriyle bunalan hüsrana uğramışlar, başarısızlıklarının suçunu mevcut sınırlamalara yüklerler. Gerçekteyse en derin arzuları "herkes için özgürlüğün❞ son bulmasıdır
26 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.