Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
Ölümsüz yaşam kaynağı
SİNOPLU TIP DOKTORU ÖMER ŞİFA-İ DEDE “Ömer Şifaî’nin simyacılar tarafından ölümsüz yaşam kaynağı olarak kabul edilen el iksir ve kendisi aracılığıyla bütün değersiz madenlerin değerli maden haline dönüştürülmesini sağlayacağına inanılan filozof taşının elde edilebileceğine inandığı anlaşılmaktadır.” Ömer Şifaî, XVIII. yüzyıl Osmanlı
Reklam
Hermetik felsefenin bir uygulaması olan simya, mistik yanıyla kirli olanın saflaştırılması yani insanın ruhunun arındırılarak Tanrısal töze ulaştırılmasını hedefler. Öyleyse içindeki Tanrısal özü bulmak isteyen kişi tıpkı maddelerin saflaştırılması gibi kendi içine dönerek kendini saflaştırmalı ve içindeki gizli felsefe taşına ulaşmalıdır
Ouroboros
Simyanın temel sembollerinden biri olan kuyruğunu yiyen yılan Ouroboros, hem doğanın ebedi döngüsünü hemde bu döngünün içerisindeki sonsuz kendini yenilemeyi anlatır.
Simya, Semboller, Zıtların Birleşimi
Ouruboros -kendi kuyruğunu yutan éjderha veya yılan- sonsuz símya döngüsünü simgeler. Cadeceus-bir asaya sarılmış iki yılan cıvanın bir diğer simgesidir, "cinnabar" sözcüğü ise (cıva sülfür içeren parlak kırmızı renkli bir mineral) Persçe "ejderha kanı" sözcüğünden türemiştir. Kullanılan başka şekiller de oldukça tuhaftır ve zıtların birleşimini ifade ededer Hermafroditler, dişi ve erkek, krallar ve kraliçeler. On altıncı yüzyılda yaşamış Michael Maiere göre simyanın asıl hedefi zatları birleştirmekti.
Simyanın temel savı, bakır, kalay veya çinko gibi değersiz metallerin değerli metallere dönüştürülebileceğidir bu değerli metal genelde altındır ama felsefe taşını meydana getirmeye çalışanlar da yok değildir (felsefe taşını meydana getirme sürecine Magnum Opus adı verilir). Simyanın amacı maddi dünyadan yola çıkarak doğaüstü dönüşümlere yol açmaktır. Ancak daha genel anlamıyla simya sürecinin fiziki ya da metafizik, kimyasal ya da tinsel bakımdan mükemmelliği yakalamakla ilişkili olduğu söylenebilir.
Reklam
Avrupa simyacılığının temel metni kabul edilen Zümrüt Levha. Kitap şu meşhur cümleyle başlar: "Buradaki her şey doğrudur ve her tür sahtelikten arınmıştır. Aşağıdaki her şey, yukarıdakine benzer."
Abbasi döneminde Bizans sarayına elçi olarak gönderilen coğrafyacı İbn el-Fakih (10. yüzyıl), ülkesine döndüğünde halifeye, Bizans imparatoru’nun kendisine kurşun ve bakırdan, üzerlerine beyaz ya da kırmızı bir toz, bir tür eliksir katmak suretiyle gümüş ve altın ürettiklerini söylediğini aktarmış, bunun üzerine halife bu değerli “al-kimiya” sanatı ile yakından ilgilenilmesini buyurmuştur. Bilindiği üzere İskenderiye simyasından geriye kalan metin parçaları daha sonra Bizans’da toplanmıştır. Bu bağlamda simyanın Sicilya ve İtalya üzerinden kuzeye, Avrupa içlerine kadar yayılması konusunda Alman Kralı ve Kutsal Roma İmparatoru II. Otto’nun (yön. 973-983) eşi olan Bizans Prensesi ve Alman İmparatoriçesi Theophano’nun (~955-991) çaba harcadığı bilinmekte ise de, sonuçta batı Avrupalılar simyayı Araplar üzerinden tanımışlardır. Orta Latince’de “alchimia” (metal dönüştürme sanatı) terimi, ilgili Arapça metinden ilk olarak 1134-1145’te İspanya’da hazırlanan ünlü Tabula smaragdina (Zümrüt Tablet/Zümrüt Levha) başlıklı çeviride yer almıştır.
Sayfa 9 - HayykitapKitabı okuyor
Simyacılık, büyü yoluyla ve doğa kanunlarına tamamen aykırı bir biçimde değersiz maddelerin değerli maddelere dönüştürülmesine verilen addır.
Newton'un sihri & Gizli belgeleri
Avrupalı ortaçağ simyacıları arasında mistisizmle ilgilenenlerin yanı sıra saygıdeğer bilim insanları da vardı. Bunların en önde geleni ise Isaac Newton'du. Newton, bütün simya terimlerini 1680'lerde yazdığı Index Chemicus adlı sözlükte toplamıştı. Büyük bir bilim insanı olarak gördüğümüz birinin, böyle saçmalıklarla ilgilenmesini tuhaf bulabilirsiniz, ancak o dönemde bilimle magick arasında kesin bir ayrım yoktu. Yine de Newton'un öldüğü 1727 yılında, simya karanlık sanatlar arasına girmişti. Newton ardında, çoğu simyayla ilgili yayımlanmamış notlar ve makaleler bırakarak hayata gözlerini yumdu. Ölümünün ardından bıraktığı metinleri inceleyen Royal Society üyesi Thomas Pellet, "basılmaya uygun değil" talimatıyla bu yazıları gizli tutmayı tercih edecekti.
Reklam
Metaller ve boyalar
Aristoteles MÖ 322'de, Büyük İskender Mısır'ı fethedip yeni başkent İskenderiye'yi kurduktan on yıl sonra öldü. Aristoteles felsefesini öğrenen zanaatkârlar, metalürji ve boya üretimiyle uğraşmaya başlamıştı. Zanaatkârlar sanatlarını, "birlikte döküm" anlamında, khemeia olarak adlandırıyorlardı. Daha sonra İslam âlimlerine geçen gelenek al-kimia adını aldı. Bu bilgiler zamanla ortaçağ Avrupa'sına da ulaştı; burada, magick ile uğraşanlar tarafından mistisizmle birleştirilerek simya veya kimya adıyla anılır hale geldi. Simyacıların temel amacı, adi metalleri altın ve gümüşe dönüştürebilen, bütün hastalıkları tedavi edebilen ve sonsuz yaşam vaat eden felsefe taşını yapmaktı. Simyacılar, maddeleri işleme ve dönüştürme alanındaki uzmanlıklarını ilaç, cam ve patlayıcı madde üretmek için de kullanan zanaatkârlardı. Fakat simya bir bilim değildi. Filozof Robert Boyle'un, yeni geliştirilen bilimsel yöntemleri kimyaya uyarladığı The Sceptical Chymist (Kuşkucu Kimyager) adlı çığır açıcı kitabını yayımladığı 1661 yılı, bu açıdan bir dönüm noktası oldu. Boyle, maddenin dört elementten oluştuğunun öylesine iddia edilemeyeceğini, bunun tekrarlanabilir deneylerle ispatlanması gerektiğini savunuyordu.