Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Evet Ali Nasır, Peygamber Efendimiz burada ilây-ı kelimetullah uğruna nasıl döğüşmüşse, biz de onun ümmeti olarak öyle döğüşeceğiz. Vicdanen müsterih ol; bizi duandan eksik etme!...
Sayfa 289Kitabı okudu
Sağ gözünden bir damla yaş düşerken "Dağılıyoruz ya Resulallah!" diye yakındı. Durumlarındaki vahameti tahayyül ettikçe yaşları sıklaşıyordu. "Gönüldeki güneş, gökyüzündeki güneşten daha iyi aydınlatır, seni gönlümüzden söküp almak istiyorlar. Ey iki cihanda da ışık kaynağımız, dünyamız kararacak!.. Kur'an ebedi diliyle bizi çağırıyor; fakat duymuyoruz; geçmişte olduğu gibi onu bize duyur ya Resulallah... Seni öldürmeye gelen Ömer sende dirildi; şimdi binlerce Ömer seni öldürmeye geliyor; mucizeni tekrar göster ya Habiballah, yerler ve gökler mühürlenmemiştir inşallah... Mekke'den sürüldük; şimdi daha güçlü, daha acımasızlar; bizi kabul edecek bir başka Medine de yok; sadece senin şefaatine sığınıyoruz, ey alemlere rahmet olarak gönderilen rakipsiz Önder; ne olur merhametini bizden esirgeme!... İzzetsizliğe, onursuzluğa mahkûm olmayalım; çocuklarımız sefaletin ve rezaletin esiri olmasın ey ulular Ulusu!.." Olduğu yere yığılmamak için kendini ayakta zor tutuyordu.
Sayfa 283Kitabı okudu
Reklam
(Zenci Musa'nın Medine gezintisi.) Ağır ağır yürüdüğü sırada Hazreti Peygamber'in, ashab-ı güzinin gölgelerini görmek, konuşmalarını işitmek iştiyakını duyarak bakışlarıyla çevresini tarıyordu. İlk ezanın bu ışıklı diyarda okunduğunu hatırladı; biraz sonra Bilâl-i Habeşî'nin "Esselâtu hayrun mine'n-nevm" diyecek olan emsalsiz sesini duyacakmış gibi bir hisse kapıldı. Vahyin devam edişini ifade maksadıyla "Gökler burada da dile geldi." diye zihninden geçirirken sanki gaibten uzanan bir el onu okşadı; yüreğindeki titreme bütün hücrelerine yayıldı. "Ey mübarek Medine, hem Peygamberimiz'in ve hem de Allah'ın bu kadar sevgili kulunun naaşını bağrına bastığın için mutlaka diğer şehirler seni kıskanıyordur. Fakirsin; göz kamaştırıcı eserlerle donatılmış büyük şehirlerin yanında çok mütevazisin; ama kesinlikle hiçbir şehir senin kadar sevilmedi; senin kadar övülmedi; hasretle anılmadı; rüyalara girmedi..."
Sayfa 282Kitabı okudu
İngilizler herkesi yanlarına çekmek için mavi boncuk dağıtıyorlar. Bunların pek çoğu, belki de hepsi hüsrana uğrayacaktır. Şerif Hüseyin cahil bir insan değil; küçük küçük İslâm devletlerinin Hıristiyan emperyalizminin oyuncakları olacaklarını nasıl görmüyor? Şaçı sakalı ağarmış, torun torba sahibi; şurada kaç gün yaşayacak! Ahiret var, sorgu var; Resullullah var, İslâm için şehit olmuş bunca ashab, bunca insan var; onlarla hangi yüzle karşılaşacağını nasıl düşünmez! Demek ki mevki hırsı insanların gözünü bürüyünce, aklını alıyor, cinnete sürüklüyor!
Sayfa 279Kitabı okudu
Ey yolcu, sevgiye yürü, ta ki hakikate eresin.
Ama nasıl öz ağlamadan, göz ağlamıyorsa, öz mutlu olmadan, göz de mutlu olamıyordu. Herkes idrakince yuce bir çabanın içindeydi; bakışlar ise birbirlerine felâketi söylüyordu.
Sayfa 254Kitabı okudu
Reklam
216 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Əsər İkinci Dünya müharibəsi illərində qırmızı terrordan qaçaraq Türkiyəyə sığınan, lakin 1945-ci ildə Stalinin tələbi ilə CHP hökumətinin, daha dəqiq desək dövrün prezidenti İsmət İnönünün aldığı qərarla SSRİ-yə təhvil verdiyi 146 azərbaycanlı mühacirin məşəqqətli və nakam taleyinə həsr olunub. Roman tarixi faklar əsasında yazılıb. Əsərin qəhrəmanları Azər və Araz adlı iki gənc azərbaycanlıdır. Onlar Boraltan faciəsinin real qəhrəmanları olan Ənvər Qazıyevin və Adəm Qardaşbəylinin prototipləridir. Müəllif əsərdəki hadisələrin cərəyan etdiyi dövrdə Türkiyənin siyasi mənzərəsini tarixi faklara əsaslanmaqla oxucunun diqqətinə çatdırmışdır. Əsərin qəhrəmanlarının Qazaxıstanın ucsuz-bucaqsız buzlu səhralarından Türkiyəyə doğru məşəqqətli yolçuluğu, daha sonra vətən deyib sığındığı ölkədə yaşadıqları çətinlikləri və siyasətin amansız üzü əsərdə tarixiliklə bədiiliyin vəhdəti fonunda öz əksini tapmışdır.
Boraltan
BoraltanYunis Orucov · Mimta Yayınları · 043 okunma
Çimenlere uzandı; gözlerinin önüne gelen yıldızlar hakkında okuduklarını hatırladı: "... Uzaklıklarına dair verilen bilgiler doğru mu? Ne anlaşılmaz bir evrende yaşıyoruz. Herhalde süs olsun diye bu yıldızlar yaratılmadı. Mutlaka fonksiyonları vardır; ama ne?... Ah akıl, sensiz olmaz; sadece seninle de hiç olmaz. Çapına bakmadan çoğu zaman gururlanıyorsun... İşte yıldızlar, işte mesafeler!... Ver hükmünü!..."
Sayfa 244Kitabı okudu
"Cihad ilân oldu haydi ileri Dönmez evlâd-ı vatan hiç geri Görsün İngilizler arslan erleri Yaşasın Osmanlı'nın şanlı askeri Tevfik Allah'tan haydi evlâtlar Hep bizimdir bu feyizli topraklar Aden'e doğru yürür arslanlar Yaşasın Türkler ile Araplar"
Sayfa 234Kitabı okudu
Davulunu tokmaklayıp aynı şeyleri tekrarlarken, yanında dikilen eli bastonlu, beyaz bereli, saçı sakalı ağarmış, fakat gözleri ateşli, dinç bir ihtiyarcık olan Molla Recep Ali ellerini açmış, dökülen sevinç gözyaşları arasında dua ediyordu. "Ya ilahel Alemin! Senden başka sığınağımız yok. Peygamber Efendimiz'in, ashabının, evliyalarımızın yüzü suyu hürmetine bizlere yardım et. Kadın ve kızlarımızın namuslarının çiğnenmemesi, şanlı bayrağımızın yerlerde sürünmemesi için ordumuzu daima muzaffer eyle!" Yeryüzünde İslâm bayrağının gururla dalgalanmasının ancak Osmanlı ile mümkün olabileceğini aile meclislerinde, cami kapılarında, her fırsatta ifade eden Molla Recep Ali, Hakkı Rüştü'nün tokmakları arasında sevinç gözyaşları dökerken San'a'nın değişik yerlerinde merfalar çalınmaya, borular öttürülmeye başlandı.
Sayfa 227Kitabı okudu
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.