t

Tevhid

0 üye
Kur'an-ı Kerim, Rububiyyeti, Hakimiyet ve mülkün eş anlamlısı kabul ediyor. Ve bize Rabbin, bu kainatın mutlak ve ortaksız tek hâkimi, mâliki olduğunu bildiriyor. Bu itibarla O, bizim Rabbimizdir. Bütün âlemin Rabbidir, terbiye edicidir ve ihtiyaçlarımızı giderendir. O kefilimiz, koruyucumuz ve vekilimizdir. O'na itaat etmek, toplumsal hayatımızın değerli ve sağlıklı bir yöntemle üzerine oturacağı en sağlam temeldir. Değişik fert ve grupların bir ümmet düzeni içinde bir arada bulunmaları, O’na bağlılık ile mümkündür. Biz de dahil, bütün yaratılmışların kulluğuna, itaatine, boyun eğmesine layık olan yegane varlık O'dur. O, bizim ve her şeyin sahibi, efendimiz ve hakimimizdir.
İnsan, ilahın ne olduğunu, Rabb'in ne anlama geldiğini, ibadetin neyden ibaret olduğunu, dinin neye dendiğini anlamazsa, şüphesiz ki Kur’ân-ı Kerim’in tamamı onun gözleri önünden, hiçbir şey anlaşılmayan gelişi güzel bir söz yığını gibi geçer gider. Bu durumda da kişi tevhidin hakikatini bilemez, şirkin anlamını kavrayamaz, ibadetini Allah’a has kılamaz ve dininde de ihlasla Allah’a yönelemez.
Reklam
Allah İbrahim (aleyhisselam)'ın söylediklerini, yaptıklarını ve yaşadıklarını öncelikle ve özellikle son Rasulü için, genelde ise tüm Müslümanlar için önemli bir örnek ve model olarak anlatmıştır. O, gerçeği kavrayış tarzıyla, arınmasıyla, teslimiyetiyle, davet yöntemiyle, sabrıyla, takvasıyla... esenlik yolcusu olma arzusunda ve kararlılığında olanların en özel örneklerinden birisi olmuştur. Putperestlerle ve özellikle de kendisini ilahlaştırmış Nemrut ile mücadelesi; İslam davetinin hangi çizgide ilerlemesi gerektiğini, davetin hangi aşamalarında ne tür engel ve zorluklar yaşanacağını, bu zorlukların nasıl aşılacağını gösteren önemli bir referanstır.
Sayfa 303Kitabı okudu
Hz. İbrahim'in Çağrısı
İbrahim (aleyhisselam)'ın bu ifadelere yansıyan kararı, "müşriklerden ve onların Allah’ı bırakıp de tapındıkları şeylerden uzaklaşması" (Meryem, 19:48), her şartta ve ortamda, İslam ile şirkin, hak ile batılın, doğru ile yanlışın, iyi ile kötünün ayrılığının gerekli kıldığı bir durumdan başkası değildi. Bir mü'minin hiçbir şekilde ve hiçbir gerekçeyle müşriklerin yanında ve onların himayesinde zillet içerisinde olamayacağının ifadesiydi. Tevhid-küfür mücadelesinde mü'minlerin olmazsa olmaz konumlarını belirleyen evrensel ilkeydi.
Sayfa 308Kitabı okudu
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Hamd Allah’a mahsustur. Ben sadece O’na hamd eder, O’ndan yardım ister, O’na iman eder ve yalnız O’na tevekkül ederim. Şahitlik ederim ki Allah’tan başka herhangi bir ilah yoktur. O birdir ve hiçbir ortağa sahip değildir. Kesinlikle bilin ki ileriye gönderilen bir gözcü, kendisini görevlendiren kimselere karşı asla yalan söylemez. Kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah’a yemin ederim ki ben sadece sizlere değil, bütün insanlara gönderilmiş bir elçiyim. Allah’a yemin ederim ki uyur gibi öleceksiniz ve uyanır gibi diriltileceksiniz. Hepiniz hesaba çekileceksiniz. Daha sonra da ebedi olarak Cennete ya da Cehenneme konacaksınız.” Belâzurî, Ensâbu’l-Eşraf, 1/118; ibnu’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târih, 2/61.
Sayfa 207Kitabı okudu
İbn-i Kayyim (rahimehullah) “Yalnızca Sana ibadet eder, yalnızca Senden yardım dileriz” (1/Fâtiha 5) ayetinin 6 özelliği kapsadığını belirtir: 1- Yalnızca Allah’a kulluk etmek, 2- O’nun emrine ve insanlar için tayin ettiği yaşama tarzına uymak, 3- Heva ve hevese kul olmamak, 4- Beşerî görüşlere, fikirlere, onların hükümlerine ve izlerine tabi olmamak, 5- Allah’a kulluk hususunda yalnız O’ndan yardım istemek, 6- Bu hususta ne kendisinin, ne de başkasının güç ve kuvvetinden (Allah’tan başka hiç kimseden) yardım istememek.” (İbn-i Kayyim, Medâric, 1/54)
Sayfa 171Kitabı okudu
Reklam
149 öğeden 201 ile 149 arasındakiler gösteriliyor.