Edebiyat toplumun aynasıymış, yani aynaya benzetebilirmişiz onu. Tutkular, düşünceler her şey apaçık görünürmüş bu aynada. Toplumun kötü yanlarını kimseyi incitmeden, güzel güzel eleştirirmiş. İnsanları eğitirmiş...
José Mauro de Vasconcelos , bir dizi kitap boyunca hep aynı kişinin yaşamını anlatıyor: Zé... Zezé... Zéca... Gum... Kahramanın adı değişse de kitapların hepsinde aynı kişiyi görüyor,
Biz onlara benzemeyiz! Peki neden? Çünkü... Çünkü sen varsın benim yanımda ve ben varım senin yanında, bu yüzden işte... 20
Neden bilmiyorum ama belki de bu kahrolası dünyada herkes birbirinden korkmaya başladı. 44
İnsanın yüreğinin iyi olması için akla ihtiyacı yoktur. 51
İskambil kağıtları neden her iki ucundan bakınca aynı görünüyor? 67
Birinin ne yapacağını önceden bilemezsin ki. 86
İnsan çok uzun süre yalnız kaldı mı hastalanır, yalnızlıktan hastalanır. 87
İnsan bazen mecbur kalır bunu yapmaya. 125
Okuduğum kitabın çevirmeni Muttalip Özkan isimli bir çevirmen.Öncelikle çeviri bence çok kötü , 300 kelimeyle kitap yazılmış resmen , okurken hiç kelime hazinem gelişmedi.
Çok fazla diyalog olduğu için bir zaman sonra takip etmesi zorlaşıyor.
Kitabı sanki Gorki değil Karl Marx yazmış gibi öyle paralel ve kalıp düşünceler mevcut.
Konusuna gelecek olursak ismini hiç bilmediğimiz kitapta ana diye hitap edilen sosyalist Pavel'in annesi baäkahraman ve oğlu ağır sosyalist , onun fikirlerinden etkileniyor o da bir zaman sonra kendini bu sosyalist mücadelenin içinde buluyor.Bildiri dağıtıyor , örgütlenmeyr yardımcı oluyor vs. Kitabın başında sosyalizmin 's' sini bilmeyen ana kitap sonunda tutuklanıp işkence görecek kadar sosyalist oluyor.Çok zor bitirdim kitabı hiç sürüklemedi.Üzgünüm Maksim Gorki
Üç kibriti yüreklerinde dörtleyenler
Açlığın ve yoksulluğun kötülüğünü gördüler
Ama hiçbir şeyin
Boyun eğmekten daha kötü olmadığını
Ve boyun eğenlerin
Yarınlara kalmadığını bildiler
Ateşler yanarken dağ doruklarında
İhanet zindan karanlığında kol gezmekte
Kawa'lara Babek'lere bir yandaş gerek
Bu zindan karanlığına bir ateş gerek
Çevrilen ihanet çarkını kırmak için
Ölümü göğüsleyecek bir yoldaş gerek
Ey ateşin ve güneşin çocukları
Bir ateş yaktık sönmesin diye hiçbir yerde
Üç kibriti bayrak diye devralan
Ki dağları delip dostlarına yol kılan
Haykırdı ölüm haberini önde gidenin
Özgürlüğü zindan karanlığında güneşleyenin
Ey bu kavgaya gönül verenler
Ser yerine sır verenler
Serden geçip de sır vermeyenler
Bu ihanet duvarları yıkılsın diye
Bizlere kıştan baharı muştulamıştır
Sesler ihanete dönüşürdü her gece
Bir tas çorba ve bir dilim ekmek uğruna
İhanetler acılara dönüşürdü kalleşçe
Acılar hep türkülere vururdu kendini
Etten ve kemikten insan olur mu
Beyinsiz insan ayakta durur mu
Aynı kavgaya gönlünü verenler
Yoldaşını ihanet ile vurur mu
Özlenen ateş yakılmıştı sonunda
Elden ele bütün dünyaya taşınmıştı
Kıvılcım dansıydı gözlerdeki sevinç
Kavga dağlarda bilinci kuşanmış
Zindanlarda dirence sarılmıştı
Ve haykıran dudaklar
Her ihanet vakti çöl çöl yarılmıştı
Bir ağıttır belki Ağrı'da Zilan deresi
Dersim'de Laç deresi bir kanlı şiir
Oysa bir destandı Diyarbakır kalesi
Ve Diyarbakır zindanında
Ateşle sevişen 'dörtlerin gecesi'
Ne ki zindan - ne ki tutsak olmak
Ne ki kavga - ne ki dağlarda vurulmak
Bir sehpada idam olmak ne ki
İhanet utancıyla yaşamak var ya hani
Onursuzluğun lağım çukurunda yok olmak
Üniformalı bir Dehak önünde durmak
Ve beyninin içindekileri bir bir kusmak
Sonra bir et yığınına dönüşüp kalmak İşte buydu
Diyarbakır zindanında yaşamak