Son zamanlarda okuduğum Murat Menteşin "Korkma Ben Varım" kitabından bir cümle not etmiştim: "İnsan olmak, bir nar gibi, üzüm, incir gibi zamanla olgunlaşarak varılan bir mertebedir." Evet insan olmaya çalışmayan insan, sadece olgunlaşmamış olarak kalmıyor, çürüyor. Çürüyen insansa sadece kendine zulmetmekle kalmıyor, çevresine de zulüm bulaştırıyor.
Ormanları katleden, açlığından dolayı şehre inen hamile file patlayıcı dolu ananas vererek ölümüne sebep olan, ten rengini üstünlük görerek toplumları ezen, inancından dolayı insanları ölüm kamplarına tıkan, tek niyeti iyiliği yaymak kötülükten men etmek olan adanmışları evlerinden, ailelerinden, özgürlüklerinden eden meleklerin tanımıyla "nizamı bozacak ve yeryüzünü kana bulayacak mahluk" işte o çürümüş insan.
Oysa meleklerin böyle bir mahluk mu yaratacaksın sualleri üzerine Allah: "Ben, sizin bilmediğiniz pek çok şey bilirim" buyuruyor, ayetin devamında ise Ädem'e bütün isimlerini öğrettiğinden bahsediyor.
Olgunlaşıp kendi kemâl mertebesine ulaşan insan-ı kâmil elbette o çürük insandan çok farklıdır. O yeryüzünün halifesi olarak nebatatı, hayvanatı, insanlığı, canlı/cansız bütün varlığı bir kaside-i medhiye olarak okur ve şefkatiyle kuşatır. Zulmetmez.
Çürük tohumların varlığı, yeşerip meyve verenlerin varlığını unutturmamalı. Yoksa insan insanlıktan ümidini yitiriyor, ye'se düşüyor. Ye's ise Üstadın tabiriyle mâni-i her kemâldir. İnsan-ı kâmile yakışmaz.
"Sübhansın ya Rab! Senin bize bildirdiğinden başka ne bilebiliriz ki? Her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan Sensin. " -Bakara sûresi, 2/32