"Ortaçağda çalan çanları dinlediğimizde, kurumsallaşmış dinin hakimiyetinde olsada antik hurafelerle dolup taşan bir dünya ortaya çıkıyordu. Ancak her şeyin altında, çevremizi kuşatan havada hareket eden sesin insanları birbirlerine ve nesnelere bağladığı duygusu yatıyordu. Uzaktan "dokunmanın" bir biçimiydi bu. Ses sadece bilginin değil, aynı zamanda daha az elle tutulur özelliklerin -bilhassa iyiliğin ve kötülüğün- insandan insana geçmesine olanak sağladı. Tedaviden eğlenceye, mimariden evrenle kurduğumuz ilişkiye kadar ortaçağda birçok alanı biçimlendirecek olan köklü bir inançtı bu."
Kötü meleklerin düşmesinin nedeni nedir? Kötülük mü? Ama bu durumda kötülük şeytandan önce var olmuştur ve bu durumda sorumlu şeytan olamaz. Korkunç ikilem! Çünkü şeytan kötülüğün yaratıcısı değilse kim yaratmıştır?
İhtilaflar-İttifaklar ve Sistemli Tahrif
Kur'an'ın tahrif edilmediğinin en güçlü delili, buna dair ihtilafın nakledilmemesidir. Bu öylesine güçlü bir delildir ki sadece ispatlamakla kalmamakta, muhalif iddia ve vehimleri de büsbütün çürütmektedir.
Çünkü Kur'an'ın tahrif edildiğini iddia etmeye çalışan birisinin karşısındaki
Pardayanlar'ın ilk cildi parlak sözler, renkli ifadeler içerse de tipik bir şovalye romanı gibiydi. Masal tadında akan, romanın ana çatısını, olaylarını, gelecekteki muhtemel olayların ipuçlarını birbirine eklerken yazarın ilk sayfalarda özellikle acele ettiğini düşündüren bir romandı. Fakat güzeldi.
İkinci ciltte Pardayanlar'ın devleştiğine
Kötülüğün ilkesi irade gerilimindedir, huzuru yaşayamamaktadır; tıka basa ideallerle dolu, kanaatlerinin ağırlığı altında patlayan ve şüpheyle tembelliği- bütün faziletlerinden daha soylu zaafları- alaya almakla gönül eğlemiş olduğu için, mahvolduğu bir yola, tarihe, o densiz sıradanlık ve kıyamet karışımına girmiş olan bir ırkın Prometheus' vâri megalomanisindedir... Orada kesinlikle çoktur: Bunları kaldırın, özellikle de sonuçlarını kaldırın: Cenneti yeniden kurarsınız.
sf.10
Bir insanın tıpkı öz ataları olduğu gibi, edebiyat âleminde de, gerek mizaç gerekse fiziksel özellikleri itibariyle benzeştiği ataları vardı. Öyle ki, insan onların kendi üzerindeki tesirini öz ecdadının tesirinden daha ziyade idrak ediyordu. Dorian Gray zaman zaman bütün tarihi sadece kendi yaşamının arşivi gibi görürdü. Bu tarihi bilfiil yaşamamış olsa da, hayalinde yaşattığı zamanlarda, zihni ve tutkuları o tarihi yeniden var ediyorlardı. Dünya sahnesinden gelip geçen ve günahı o kadar olağanüstü, kötülüğü o denli incelikli yaşayan bütün bu garip ve korkunç figürleri, yakinen tanıdığını duyumsadı. Esrarlı bir biçimde, onların hayatının şimdi kendi hayatında canlandığını hissediyordu.