Öylesine vahşi ve acımasız bir dönemde yaşıyoruz ki, sürekli, acaba rüya mı görüyoruz diye sorgulamamız gerekiyor. Ulusal ve uluslararası eşitsizliklerin karmaşası içinde yaşayan bu denli çok kişinin acılarını ve ümitsizliklerini çaresizce kabullenirken bile, olası tüm dünyaların en iyisinde yaşadığımız yanılmasının talihsiz tutsakları olmayı sürdürüyoruz.
Batılılaşma
Arka arkaya devrimler yapılır ve Türkiye batıllaştırılırken Akif’in bu tutuma prensip olarak katılmadığı ve hayal sukutuna uğradığı bir gerçektir. O savaşın ruhanî havası, semavî imkân ve fırsatları çarçabuk kayboluyor ve batıcıların öteden beri işlediği düşünce yapısından mıdır, yetiştirdikleri kadronun köşebaşlarını tutmuş olmalarından mıdır, Osmanlıların son yüzyıllarda hep Batı karşısında gösterdikleri yenilginin doğurduğu aşağılık duygusundan mıdır, yoksa daha çok savaş boyu çekilen maddî sıkıntılar ve teknik eksikliklerin bir an önce tamamlanması için duyulan isteğin aşırılığa götürülmesinden midir, yoksa, en çok, var veya yok olmanın ruhta açtığı travmatik tesirle, Batı’nın, ancak kendinin istediği biçime giren bir toplumu yaşatacağı, aksi takdirde, bugün olmazsa bile yarın mutlaka yeryüzünden silineceği korkusundan ve bunun karşı mefhumu kayıtsız şartsız batı sevgisi ve hayranlığından mıdır, yoksa en doğrusu, nefretle hayranlığın iç içe geliştiği, birinin hemen öbürüne çevrilebileceği bir «medeniyet karasevdası» şeklinde zuhur eden ruh karmaşası ve kamaşmasından mıdır nedir, —bu nokta sosyolog ve tarihçilerin tetkikine değer—, bir batı romantizmi alıp yürüdü ve devrimlere silinmez damgasını vurdu. Doğu ve İslâm kültür ve ruhu ihmal edildi ve hattâ bütün kuruluşlar onun iptali yönünde işletilir oldu. Bütün bu değişmeler ve kökten farklılaşmalar karşısında Akif, kendisinin yapacağı bir şey kalmadığını seziyordu.
Reklam
Ağlar Safahatımdaki hüsran bile sessiz. Bir doğum sancısından ölen analar gibi İmparatorluk çökerken, doğan çocuk yaşadı ve ölü ananın memelerinden süt emerek gelişti. İstanbul, papaskarası bulutlarla kapalıyken, Anadolu’da, Doğu ufuklarında büyüyen bir fecir beyazlığı halinde Millî Kurtuluş başladı. Kulaklarını bütün bütün en beklenmedik yerlere
Ağlar Safahatımdaki hüsran bile sessiz. Bir doğum sancısından ölen analar gibi İmparatorluk çökerken, doğan çocuk yaşadı ve ölü ananın memelerinden süt emerek gelişti. İstanbul, papaskarası bulutlarla kapalıyken, Anadolu’da, Doğu ufuklarında büyüyen bir fecir beyazlığı halinde Millî Kurtuluş başladı. Kulaklarını bütün bütün en beklenmedik yerlere
Aydın çözümlememizi aklın saklama (hafıza) özelliğini vurgulayarak sonlandıracağız. Yunus Emre'nin "Düşdükçe öge Hubbü'l-Vatan zerrece kalmaz me'men"⁵¹ mısraında öge kelimesi "hatırlamak, aklına gelmek" anlamında kullanılır. Beyit, aklın temel özelliklerinden hafızayı vurgular. Akıl bu merhalede
Sayfa 38 - Post Kitap, Divan Edebiyatı Vakfı Keyfiyet Mahfili Türkçe Araştırmaları: 1, 1. Baskı, İstanbul 2020, TÜRKÇENİN UYANIŞI - II, Entelektüel Aydın Ögdülmiş Üzerine
Geri13
35 öğeden 31 ile 35 arasındakiler gösteriliyor.