Kazanmak... Bu öylesine kuvvetli bir kavramdır, öyle güçlü duygular hissettirir ki ölüm döşeğinde bile bunu yeniden tatmak istersiniz. Hayattan hiçbir beklentiniz olmasa, bir adım daha sürükleme ihtiyacı duymasanız da kendinizi yaşam denen sıradanlığın içinde yine de kazanmak egonun en kadim dürtüsüdür fikrimce... Çünkü kazanmak güçle ilişkilidir. Güçlü olduğunuzda kazanabilirsiniz bu gayet normaldir. Fakat hiçbir kudretimiz yokken de kazanmak isteriz. Çünkü bazen kazanmak sizi güçlü kılar. Bazen ilgi için, bazen para için, bazen aşk için güçlü olmak ya da kazanmak gerekir.
Eserdeki bu güç, bu kazanmak arzusu en kolay elde edilebilecek şekilde kumar üzerinden işleniyor. Belki birçok okur fikirlerime karşı gelebilir. Fakat eserdeki baş karakterlerin hiç birinin gerçek birer kumarbaz olmamasına karşın, sadece kazanmak üzerine, kazanmak için riske attıkları önemli paralar üzerine, ve o esnada duyulan aşırı heyecan üzerine aktarılmak istenen duyguların karşılığı bu olmalı. Ölümü bekleyen çok zengin birinin maddi bir beklentisi yoktur çünkü... Ya da ertesi günün ne getireceğini umursamayan, dünyevi kaygıları hiç barındırmayan birinin, hayatı boyunca göremeyeceği kadar çok parayı çok kısa zamanlarda kazanıp, kaybetmesinin başka bir izahı olamaz. Kazanmak için verilen bu uğraşların hissettirdiği duygunun müptelası olmak kumarbazlık olabilir işte... Masada kaybedilen ya da kazanılanın değil hissedeceği hazzın bağımlısı olmaktır kumarbazlık...
Dostoyevski bunu eserde harika işlemiş ve bir solukta okunmasını sağlamış. Bu yönde düşünceleri olan herkese tavsiyemdir.