Başkalarını yaşatmak için ölenlerle yahut başkalarında yaşamak için şehit olanlarla dolup taşan bir memleketti Kudüs... Acının ve gözyaşının olduğu kadar umudun ve zaferin de diyarı. Ölümün ebedi gençlik olduğunu bize gösteren ve her şehidin bir kararlılık ve "burada kalacağız" haykırışı olduğu kutlu belde. Görür gibi iman edenlerin şehri. Şehadeti bir nişan gibi göğsünde taşıyan anaların,
Allah için ölmeyi hamd sözcükleri ile karşılayan babaların şehriydi Kudüs... Hayatı şehadet ve zafer arasında salınan
bir gergef olarak algılayanların; çekilen çileleri zaferin ve özgürlüğün alametlerinden sayanların vatanıydı.
Peki, senden ne haber?
Ayaklarına Kudüs gücü bugün gelmeyecekse ne zaman gelecek?
Bak, Kubbetü's-Sahra kucak açıyor, Burak Mescid'i selamlıyor seni. El-Halil hasretle seni bekliyor.
Hâlâ zamanı gelmedi mi?
Tekbir getire getire Silsile Kapısı'ndan girme zamanı gelmedi mi?
O kutlu zafer yakın!
Fetih zamanı yakın!
Sen sakın "nasıl olur ki" deme.
Gargat ağaçları haykırıyor bak.
İntifada devam ediyor.
Fidanına bak, dikmeye bak.
Bak o zaman nasıl yol olur sana Kızıldenizler.
Miracın merkezi, Allah ile buluşmaya son durak.
İsrâ ehli olursan, her namaz vakti senin seccadendedir miraç.
Bak bekliyor seni Burak...
Haykırışı olduğu kutlu belde.
Görür gibi iman edenlerin şehri.
Şehadeti bir nişan gibi göğsünde taşıyan anaların,
Allah için ölmeyi hamd sözcükleri ile karşılayan babaların şehriydi Kudüs...
Hayatı şehadet ve zafer arasında salınan
bir gergef olarak algılayanların;
çekilen çileleri zaferin ve
özgürlüğün alametlerinden sayanların vatanıydı.
Zaman gül yaprağına düşen kar tanesi gibi çabucak erir. Ömür de böyledir. Ancak biz aciz kulların dünya ile alış-verişi sürsün diye uzunmuş gibi gelir.