Zafer Yahut Hiç

Mustafa Kutlu
Makedonya kralı İskender, Dara'yı yendikten sonra doğuda ilerlemektedir. Dara'nın hızı Rukzan hüviyetini gizleyerek Pencap hükümdarı Eşber'in sarayına sığınır. Eşber'in kızkardeşi Sumru, İskender'i gömeden ona aşık olmuştur. Gizlice buluşan ve şevişen Sumru ile İskender arasında gidip gelirken Rukzan da İskender'i sever. İskender Sumru'nun bütün ricalarına rağmen Pencap ülkesine yürür. Sumru sevgilisine söz geçiremeyince ağabeyini bu savaştan vazgeçirmek ister ancak Eşber halkına karşı sorulu olduğunu bilir. Savaşır ve bir hain sandığı Sumru'yu öldürür. Bu haber İskender'e ulaşınca kıral kendisine engel olmak isteyen Rukzan'ı atıyla çiğneyerek geçer. Pencap düşer, Eşber zincire vurulur. Eşberin kahramanlığına hayran kalan İskender onu serbest bırakır ve kılıcını geri verir. Kılıcı alan eşber intihar eder etrafı Eşber'in, Sumru'nun ve Rukzan'ın cesetleriyle çevrili olan İskender, bunun manasını hocası Aristo'ya sorar. Eser Aristo'nun cevabı ile biter: -Zafer yahut hiç!
200 sayfa · İlk Yayın Tarihi: 2010
Reklam

Yorumlar ve İncelemeler

Zafer Yahut Hiç - M. KUTLU /Bildiğiniz bütün sonları unutun!
200 syf.
9/10 puan verdi
·
12 saatte okudu
Tolstoy'a izafe edilen bir söz vardır: "Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir." Bir yerleşim yeri:
Zafer Yahut Hiç
Zafer Yahut HiçMustafa Kutlu · Dergâh Yayınları · 20241,793 okunma
200 syf.
6/10 puan verdi
Son 40-50 sayfaya kadar çok güzel ilerleyen bir kitaptı. Toplumsal ve çevresel sorunlarımızı çok basit, gündelik, sade dille anlatıldığı bir hikaye. Akıcılığı oldukça mevcut. Sayfaları atlarken farkedemedim bile. Spoiler içerebilir. Olaylar bazı kısımlarda çok fazla hızlı ilerlediğini ve gerçeklik payını yitirdiğini düşünüyorum. Buna da son 40-50 sayfada daha da kanaat getirdim. Zira Feritin birden Oya’ya aşık olup, akademik kariyerini bırakıp Tepeköy kararı. Bilemiyorum güzel bir hikayeydi ama sonlara doğru iyice Türk dizisi havası vermeye başladı. Hele o son neydi öyle?
Zafer Yahut Hiç
Zafer Yahut HiçMustafa Kutlu · Dergâh Yayınları · 20241,793 okunma
Zamana Bırakmak
197 syf.
9/10 puan verdi
Kutlusever okuru olarak kitabı okurken yeşil çam filmlerindeki gibi 1970 li yılları yaşıyorsunuz. Gecekondulaşma, dereler, fabrikalar, aşklar, yaralar, hikayeler... ne ararsanız var. Kitap akıcı, duru ve sürükleyicidir. 2-3 saat içinde bitirilecek çerez gibi. Tavsiye ederim.
Zafer Yahut Hiç
Zafer Yahut HiçMustafa Kutlu · Dergâh Yayınları · 20241,793 okunma
197 syf.
7/10 puan verdi
·
11 saatte okudu
Kitap çok akıcı, bir günde bitti. Günlük hayattan, samimî diyaloglar, kahramanlar. Ancak böyle bir son yakıştı mi tartışılır. Bir anda her şey oldu bittiye geldi.
Zafer Yahut Hiç
Zafer Yahut HiçMustafa Kutlu · Dergâh Yayınları · 20241,793 okunma
197 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
11 saatte okudu
Yarım kalan hayat hikayelerini bir çırpıda okuyacağınız, elinizden bırakamayıp bir an evvel bitirmek isteyeceğiniz bir Mustafa Kutlu kitabı. Kitaptaki tasvirler o kadar güzel ki adeta bir film tadında okuyarak kitabı bitireceksiniz. Özellikle zihninizin dolu olduğu anlarda Mustafa Kutlu kitapları okumanızı tavsiye ederim. Herkese faydalı okumalar...
Zafer Yahut Hiç
Zafer Yahut HiçMustafa Kutlu · Dergâh Yayınları · 20241,793 okunma
197 syf.
·
Puan vermedi
·
2 saatte okudu
Zafer Yahut Hiç, Mustafa Kutlu Mustafa Kutlu'dan okuduğum ilk eser olan Zafer Yahut Hiç, Tepeköy adında şehirden uzakta kendi kendine var olmuş bir köyde geçmektedir. Köyün belediye başkanı Samed, kızı Canan, yeğeni Ferid, köy öğretmeni Oya, hemşire Neriman ve polis Bulut ve nicelerinden oluşan geniş bir kadroya sahiptir. Ön planda olan bir karakter olmasa da Canan, en çok beğendiğim, gözüme ilişen karakter oldu. Kiokuduğum birkaç yorumda hikayenin ismi yani 'Zafer Yahut Hiç' Canan'ın imkansız aşkından alıyormuş. Etkileyici. Karakterlerin köye gelmeden önceki hayatlarını, zorluklarla nasıl başa çıktıklarını ders verici nitelikte anlatan ayrı ayrı bölümler var ve bir bölümden sonra hepsi birleşiyor. Bu açıdan başta olay örgüsünü dağınık bulsam da sonrasında alıştım diyebilirim. Hikaye doktor Ferit'in köye gelişiyle genişliyor ve daha sürükleyici bir hal alıyor. Yazarın diğer eserleri hakkında bir bilgiye sahip değilim ama bu eserde hafif Türk dizileri tadı bulunmakta. Bu da sanırım eseri sıradanlaştırıyor. Sade ve akıcı bir dille; şehir dışındaki yerlerin de yavaş yavaş bozulmaya başladığını, çarpık kentleşmeyi, doğallığın nasıl bozulduğunu, sanayileşmenin çevreye yaydığı kirliliği ve sosyolojik sorunları anlatan yazarın bu yönünü başarılı bulduğumu söyleyebilirim. Dolandırmadan demek istediklerini açık açık anlatmış bizlere. Sadece hikayenin son elli sayfasındaki olayların hızının genele yayılmasını beklerdim. Bir anda gelişen olayların tek solukta noktalanması beklenilen bir şey değil. Ki kitapta en hoşuma giden bölüm son yüzlü sayfalar ve sonrasıydı. Tek oturuşta bitirilebilecek, hoş bir kitap.
Zafer Yahut Hiç
Zafer Yahut HiçMustafa Kutlu · Dergâh Yayınları · 20241,793 okunma
Zafer Yahut Hiç
200 syf.
·
Puan vermedi
Mustafa Kutlu'dan düşündüren ve sarsan bir eser daha.Eski Türk filmleri havasında geçen bir bir hikâye düşünün.Karakterlerin özellikleri, olay örgüsü, çevre, mekanlar size o hissi veriyor.Hemen
Zafer Yahut Hiç
Zafer Yahut HiçMustafa Kutlu · Dergâh Yayınları · 20241,793 okunma
ZAFER VE HİÇ
200 syf.
·
Puan vermedi
·
12 saatte okudu
Yahut kelimesi "veya, ya da" anlamına gelir. "Zafer yahut hiç" söz öbeğinde de seçenek anlamı katar.Başka bir bakış açısıyla ikisinin de eşdeğer anlam taşıdığı söylenebilir.
Zafer Yahut Hiç
Zafer Yahut HiçMustafa Kutlu · Dergâh Yayınları · 20241,793 okunma
197 syf.
8/10 puan verdi
·
8 saatte okudu
Mustafa KUTLU'nun, duyguları çok iyi aktardığını düşünüyorum. Yorulmuyorum okurken. Kesinlikle çok iyi bir hikayeci. Bu hikayenin sonu, biraz yeşilçam tadında olmuş. Biraz tanıdık geldi. Ama olsun. Nostalji oldu benim için. Hikayede neredeyse her karakterin hayat hikayesine değinilmiş. Dolayısıyla, tek bir ana karakter oluşturulup onun etrafında anlatılmamış olaylar. Bu da hikayeyi daha canlı ve okuması daha zevkli bir karaktere büründürmüş. Hikayede çok çeşitli insan tipine yer verilmiş. Yurtdışında doktorasını yapmış ve ülkesine dönmüş kariyerli bir doktor, ailesini çocuk yaşta kaybetmiş öğretmen, eşinden ayrılmış ve hayata yeniden tutunmaya çalışan bir polis, aşkını yıllarca kalbine gömmüş, umut ışığı bekleyen ve aynı zamanda mimar olan bir dayı kızı, akıllı ve cingöz bir belediye başkanı, geçmişi karanlık bitirim tipli adamlar ve daha birçok karakter... Bürokratik engeller, nüfuzlu tanıdıkların araya girmesiyle işlerin yürütülmesi, gibi ülke gerçeklerine de değinilmiş hikayede. Okunabilir bir hikaye olarak değerlendiriyorum. Bunun yanında, Mustafa KUTLU'nun şu ana kadar okuduğum 4-5 kitabının içinde, en çok etkilendiğim kitabının, "Tahir Sami Bey'in Özel Hayatı" olduğunu da belirtmek isterim. Diğer hikaye kitaplarını da okuyacağım inşallah. Bakalım, "Tahir Sami Bey'in Özel Hayatı" hikayesinden daha fazla etkilendiğim bir Mustafa KUTLU hikayesi olacak mı? İyi okumalar dilerim.
Zafer Yahut Hiç
Zafer Yahut HiçMustafa Kutlu · Dergâh Yayınları · 20241,793 okunma
197 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Akıcı, zevkle bir çırpıda okunabilecek bir hikaye daha M.Kutlu'dan. Ancak olay örgüsü bu sefer biraz daha bilindik film tadında gibi geldi bana. Hayal dünyamızda ışıl ışıl seyredeceğimiz berraklıkta betimlemeler, aşk, sevda, ümit, hasret herbiririsi en nadide halleriyle hikayeye serpiştirilmiş. İnsanlığımıza katık olacak okumalar diliyorum herkese.
Zafer Yahut Hiç
Zafer Yahut HiçMustafa Kutlu · Dergâh Yayınları · 20241,793 okunma

Yazar Hakkında

Mustafa Kutlu
Mustafa KutluYazar · 53 kitap
Mustafa Kutlu, 6 Mart 1947’de Erzincan’un Ilıç ilçesine bağlı Kuruçay nahiyesinde doğar. Babası Nurettin Bey, annesi Sulhiye Hanım’dır. Beş kardeştirler. Üç ablası ve bir de kız kardeşi vardır. Mustafa Kutlu ‘nun ailesi ilmiye sınıfındandır. Babası Nurettin Bey rüştiye tahsillidir. Nahiye Müdürlüğü yapar. Anadolu’nun pek çok yerinde bu görevi yürütmüştür. Dedeleri de çeşitli memuriyetlerden gelmedir. Soylarına Hacıyakupoğulları denir. Ailenin bilinen bütün kökleri Erzincan’dadır. Babasının görevi sebebiyle bir yerde bir iki sene kalıp başka bir yere nakilleri gerçekleşir. Babası 1953 yılında emekli olduktan sonra Erzincan’a döner, kahvelerde arzuhalcilik yapar. Babasını 1959 yılında 12 yaşındayken kaybeder. Babası ile pek fazla içli dışlı olamaz. Nurettin Bey tam bir Osmanlı Beyefendisidir. Eski harfleri çok iyi yazar. Kutlu’nun kendisi gibi Nurettin Bey de babasını 12 yaşında kaybeder. Babanne ikisi erkek, ikisi kız olan çocuklarını kendi başına yetiştirmek zorunda kalır. Mustafa Kutlu ‘nun Annesi Sulhiye Hanım ve babannesi de tam bir Osmanlı Hanımefendisidirler. Eşlerinin yokluğunu çocuklarına hissettirmemek için ellerinden gelen gayreti gösterirler. Sulhiye Hanım’ın isminin kaynağı 1923’te ilan edilen Cumhuriyet’tir. “Sulh” olduğu için ismini Sulhiye koymuşlardır. Çocukluğunda yazları annesinin köyüne gider. Eskiden şehir ve taşra hayatı birbirinden bugünkü kadar kopuk değildir. Erzincan’da mahallelerinin hemen yakınında bir köy uzun yıllar; ahırıyla, mereğiyle, davarı, nahırıyla varlığını korur. Babasının tayin edildiği bir nahiyede ev bulamadıkları için istasyon yakınlarında bir binada kalırlar. Burası Kemah Beylerinden Sağıroğulları’nın Cebesoy İstasyonu’na yaptırdıkları bir dinlenme evidir. Kısa bir süre de karakol binasında kalmışlardır. Bu günlerin hatıralarını Kupa Maçı [Gİ] ve 5492 [AKY] isimli hikâyelerinde kullanır. Burada dumanlı trenler, istasyonlar, demiryolu çalışanları, ıssız tabiat ve hayvanlarla içli dışlı olur. Beş altı yaşlarındayken okula giden ablalarının kitaplarından okuma yazmayı öğrenir. Bu kitaplardaki şiirleri ezberler. Okula gitmeden önce ikinci üçüncü sınıf talebesi kadar bir birikime sahip olur. Babasının ölümü ile birlikte (orta ikinci sınıftadır) zor günler başlar. Annesine yardımcı olmak için birçok iş yapar. Sebze halinde arabadan karpuz indirir, kahvede garsonluk, çadırlarda puantörlük yapar. Yine bu yıllarda uğraştığı iki iş vardır. Biri resim yapmak diğeri futbol oynamak. Mahalli ligde futbol oynar. Mustafa Kutlu – Tahsili Mustafa Kutlu, İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Erzincan’da okur. Ortaokula kadar oturdukları ev deprem sonrası yapılan prefabrik evlerdendir. Buraya elektrik gelmediğinden orta ikiye kadar petrol lambası kullanmışlardır. İlkokuldan itibaren edindiği okuma alışkanlığı, ortaokul sıralarında edebî zevke dönüşür. Edebiyat okumayı düşünür; fakat edebiyatçı olmak gibi bir tasarısı yoktur. Lisede fen kolundan mezun olur. Fen koluna giriş sebebini şöyle açıklar: “Sıra arkadaşımla mahalli bir amatör kümede, aynı takımda top koşturuyoruz. Çocuk kütüphane müdürünün oğlu ve dersleri çok iyi. Ben haytayım, derslerim o kadar iyi değil. O arkadaşım babasının yönlendirmesiyle fen bölümüne giriyor. Fen, yani zor bölüm, ki üniversitede tıp kazansın, teknik üniversiteye falan gitsin. Ben de diyorum ki, “ulan orayı yapamayız oğlum, biz top oynuyoruz, edebiyata gidelim, edebiyat kolay.” O fen koluna gidince ben de onun peşi sıra fen bölümüne gittim. Yani arkadaş kurbanı oldum.” (Murat Menteş, “Göründüğü Gibi Olan Adam”, Gerçek Hayat, 16-21 Mart 2001, s.17) Mustafa Kutlu on üç dersten bitirme imtihanına girerler. Yazılıyı vermeyeni sözlüye almamaktadırlar. Birçok öğrencinin tek dersten kalıp liseyi bıraktığı bir dönemde mezun olabilen iki öğrenciden biridir. (1963) Mustafa Kutlu , Liseyi bitirdikten sonra resme olan hevesi yüzünden Güzel Sanatlar Akademisi imtihanına girmek ister. O güne kadar Erzincan sınırlarına çıkmamış bir taşra çocuğunu Güzel Sanatların “frapan havası” iter. Böylece on yıl uğraştığı resim defterini kapatır. Buraya girmeyişinin bir başka sebebi de taştada bir kılavuzu olmayan, belli bir eğitimden geçmemiş, kendi kendini yetiştiren bir ressam adayının pek bir yere varamayacağını hesap etmesidir. Mustafa Kutlu Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesine 1964’te kaydolur. Burada yeni ve değişik bir dünya ile karşılaşır. Orhan Okay, Kaya Bilgegil, Niyazi Akı, Selahattin Olcay gibi hocalarla tanışır. Mustafa Kutlu iki arkadaşı ile birlikte Erzurum Halkevi salonunda yağlıboya resimlerinden oluşan bir sergi açar. Burada 30-40 kadar resmi sergilenir. Üniversite üçüncü sınıfa kadar aklında yazı yazmak düşüncesi yoktur. Mustafa Kutlu bir gün Orhan Okay Hoca’nın odasında Hareket Dergisi’nin sahibi Ezel Erverdi ile karşılaşır. Bu karşılaşma hayatında bir dönüm noktası olur. Çünkü Ezel Erverdi desensiz mesensiz diye eleştirdiği Kutlu’dan desen göndermesini ister. Gönderdiği ilk desenler Hareket’in 28. sayısının kapağını süsler. Sonra bu dergide hikâyeleri de yayımlanmaya başlar. İlk hikâyesi 29 Mayıs 1968’de yayımlanan “O…”dur, hikâye ile birlikte biri kapakta olmak üzere 6-7 deseni çıkar. Üniversitenin son sınıfında Orhan Okay Hoca ile “Sait Faik’in hikâyelerinin resim ve perspektif açıdan incelenmesi” konulu tezini hazırlar. 1968’de okulu bitirir. Mustafa Kutlu – Memuriyeti 1969’da Erzincan’da görücü usulü ile, hayatımın en güzel tevafuku dediği eşi Sevgi Hanım ile evlenir. (Bu evlilikten bir erkek bir kız çocukları olmuştur. ) Evliliği ile birlikte öğretmenliğe başlar. İlk tayini Tunceli’ye çıkar. Dört yıl Tunceli Lisesi’nde çalışır. 1972 yılında İstanbul’a tayin edilir. Küçükköy Vefa Poyraz Lisesi’nde iki yıl öğretmenlik yapar. 1974 yılında çok sevdiği mesleğinden istifa ederek ayrılır. Hareket Yayınları’nı genişletmek isterler. İstifa gerekçesini şöyle açıklar: “Öğretmenliği çok seviyordum; fakat yine de dergiye ağırlık vermemiz gerektiği için istifa ettim.” (Murat Menteş, “Göründüğü Gibi Olan Adam”, Gerçek Hayat, 16-21 Mart 2001, s.17) Mustafa Kutlu – Yayın Hayatı Mustafa Kutlu, 1968 yılında İstanbul’da çıkan Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi’nde yayımladığı hikâyelerle yayın dünyasına girdi. Adımlar (Erzurum, 1970-72), Hisar, Türk Edebiyatı, Düşünce, Yönelişler gibi dergilerde yazdı. “Üniversite yıllarında yazmaya başladım. İlk yazdığım “O” hikâyesinden itibaren bütün yazdıklarımı yayımladım. Bu işi şuurla yürüttüm. Bizim neslin bu sahada ağabey, hoca, arkadaş kabilinden mürebbisi yok sayılır. Kendimi yetiştirdim. Bu açıdan ilk hikâyelerimin yayınlanması, hatta kitap haline gelmesi hem bir şans, hem bir talihsizliktir. Okuyucunun karşısına olgun örneklerle çıkamadım, ancak zamanla kendi hikâyeme doğru yürümeye başladım. İlk iki kitabım hazırlık dönemidir.” (Yaşar Kaplan, “Mustafa Kutlu’yla Bir Söyleşi”, Aylık Dergi, Sayı 63-64-65, 1984, s:44) Hikâyeleri, desenleri ve diğer yazıları Hareket dergisinde yayımlandı. Adımlar dergisinde şiirleri de vardır. Hikâyelerini bu dönemde kitaplaştırmaya başladı. İlk hikâye kitabı “Ortadaki Adam” (1970) Hareket Yayınları tarafından basıldı. Bunu “Gönül İşi” (1974) takip eder. Bu arada iki inceleme yayımlar. Bunlar Sabahattin Ali ve Sait Faik üzerinedir. Bunların yayımlanması ona göre hem bir şans hem de bir şanssızlıktır. “Talebelik sırasında yapmış olduğum iki çalışma hemen yayımlanma şansı buldu. Bunlar erken yayının bütün acemiliklerini taşıyan kitaplardı; ama benim için büyük bir şanstı.” (Adnan Tekşen, “Mustafa Kutlu ile Mülakat”, Zaman, 16 Temmuz 1987, s. 9. Mustafa Kutlu , Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisinin (8 cilt 1976-1998) 2. ciltten itibaren yayın yönetimini üstlenir ve bu ansiklopediye geniş ölçüde madde yazar. 1974-75’ten itibaren 20 yılını verdiği bu ansiklopediyi 1973’te aldığı Smith Corona marka daktilosundan yazarak çıkarır. Ansiklopedi için şimdi profesör olan D. Mehmet Doğan ile çalışır. Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi 1982’de kapanınca kendi tabiri ile sudan çıkmış balığa dönerler; çünkü dergi ile yaşamaya alışmışlardır. Mustafa Kutlu, 1980’lerin ortasından sonra sinemaya yönelir ve senaryolar yazmaya başlar. “TRT’de dramatik belgeseller yazdım: Divan-ı Lügati’t Türk’ün bulunuşu ile ilgili ‘Bir Kitabın Hikâyesi’; ‘Müzedeki Şiir’, Divan Edebiyatı Müzesi ile bağlantılı bir belgeseldi. Selim ileri ile beraber Pazartesi Hikâyeleri’ni hazırladık; birçoğu çekildi. Halit Refiğ’in yönettiği ‘Kurtar Beni’ ile Osman Sınav’ın çektiği ‘Kapıları Açmak’ görünür hale geldi; çünkü her ikisi de ödül aldı. TGRT’de yayınlanan Ufukta Bir Ağaç’ı yazmıştım…” (Murat Menteş, “Göründüğü Gibi Olan Adam”, Gerçek Hayat, 16-21 Mart 2001, s.17) Ömer Seyfettin’in Yalnız Efe’sini senaryolaştırır. Diyanet İşleri’nin çocuk filmleri yapması ve bu filmlerin TRT’de gösterilmesi için Turgut Özal’ın girişimi ile bir proje hazırlar. Yusufçuk diye 8 bölümlük bir dizi yazar. “İnsanlar Yaşadıkça” isimli dizisi TRT engeline takılır. Son yazdığı senaryolardan birini TRT’ye teklif etmiş, ismi Mavi Kuş olan bu senaryo şu anda sinema filmi olarak düşünülmektedir.” Mustafa Kutlu’nun Kapıları Açmak isimli senaryosunun Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nın açtığı yarışmada ikincilik derecesi vardır. Mustafa Kutlu, dergiciliğe uzun bir ara verdikten sonra Dergâh (1990) ile bir dönüş yapar. İlk sayısı Mart ayında yayımlanır. Dergi edebiyat-sanat dergisidir. Dergâh’ın çıkışını Sultan Ahmet’teki Derviş çay bahçesinde İsmail Kara, Mustafa Kutlu ve Ezel Erverdi kararlaştırır. Mustafa Kutlu derginin yanı sıra Kutlu, hâlen Dergâh Yayınevi’nin yönetimini de sürdürmektedir. 1986 yılından itibaren Zaman gazetesinde “Bir Demet İstanbul” başlığı altında şehir yazıları yayımlanır. Bu yazılar daha sonra Şehir Mektupları (1995) adı altında kitaplaşır. Halen Yeni Şafak’ta kültür-edebiyat yazıları yazmaya devam eden Kutlu, aynı gazetede spor yazıları yazmaktadır. 2012 yılında Osman Sınav’ın yönetmenliğinde ve Kenan İmirzalıoğlu’nun başrollüğünde “Uzun Hikâye” isimli eseri beyaz perdeye aktarılmıştır.
30 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.