Zihin hayallerle doluysa, doğru göremezsin. Eğer kalp arzularla doluysa, doğru hissedemezsin. Arzular, hayaller ve umutlar - gelecek huzursuz eder ve var olan ne varsa, şimdiki zamandadır. Bölündüğünde, arzu seni geleceğe yöneltir ama hayat burada ve şimdidir. Gerçek burada ve şimdidir ve arzu seni geleceğe yöneltir. O zaman burada değilsin. Görürsün ama yine de görmezsin; işitirsin ama yine de kaçırırsın; hissedersin ama his donuktur, derine inemez, etkili olamaz. Hakikat bu şekilde kaçırılır.
İnsanlar ilahi olanı nerede bulacaklarını, hakikati nerede bulacaklarını soruyorlar. Bu bir ilahi olanı veya hakikati bulma meselesi değil. Hakikat daima burada, asla başka bir yerde olmadı, olamaz da. Senin olduğun yerde ama sen orada değilsin, zihnin başka bir yerde. Gözlerin hayallerle dolu, kalbin arzularla dolu. Geleceğe doğru ilerliyorsun ve gelecek hayal. Yahut geçmişe doğru ilerliyorsun ve geçmiş çoktan ölmüş.
Geçmiş artık yok ve gelecek de henüz gelmedi. Bu ikisinin arasında mevcut an var. O an çok kısa, olabildiğince kısa, çok küçük, onu bölemezsin - bölünemezdir. O an göz açıp kapayıncaya kadar geçer. Eğer bir arzu girerse onu kaçırdın demektir; eğer bir hayal varsa, onu kaçırıyorsun.
Dinin tamamı seni bir yere yönlendirmemekten, seni buraya ve şimdiye getirmekten, seni bütüne geri getirmekten, hep olduğun yere geri getirmekten ibarettir. Ancak baş uzaklara, çok ama çok uzaklara gitti. Bu başın geri getirilmesi gerek. O yüzden Tanrı’yı bir yerde aramamak lazım - bu yüzden O’nu kaçırıyorsun, çünkü bir yerde arıyorsun. O burada seni bekliyor.