Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Enes

Enes
@lord5521
Mühendis
Yüksek lisans
Milano
1995
336 okur puanı
Ekim 2018 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Sabitlenmiş gönderi
“en iyisi düşünmemekti. kaçmaktı. kendi içime kaçmak. fakat bir içim var mıydı? hatta ben var mıydım? ben dediğim şey, bir yığın ihtiyaç, azap ve korku idi.”
Reklam
“bütün dünyayı sevmeye hazırdım, değerlendiren çıkmadı; böylelikle de nefret etmeyi öğrendim. renksiz gençliğimi, kendime ve dünyaya karşı giriştiğim savaşta tükettim. alaya alınmaktan korktuğum için en iyi duygularımı yüreğimin derinlerine gömdüm, orada silinip gittiler. hep doğru söyledim, inanılmadım. o zaman kandırmaya başladım. kibarların dünyasını, toplumun işleyişini iyiden iyiye kavrayınca, hayat biliminde ustalık kazandım; başkalarının bu ustalığı kazanmadan mutluluğa nasıl ulaştıklarını gördüm; benim hiç yılmadan erişmeye çalıştığım önceliklerin tadını, onlar kendilerini hiç yormadan çıkarıyorlardı. o zaman içimi bir karamsarlık kapladı; tabanca kurşunuyla giderilecek türden bir karamsarlık değildi bu: soğuk, çaresiz, sevimliliğin, iyi niyetli bir gülümsemenin altına gizlenen bir umutsuzluktu. ruh yönünden sakat olmuştum. ruhumun yarısı yoktu; solmuştu, uçmuştu, ölmüştü. ben de o yarıyı kestim attım.”
"öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, varolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya... "

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İçimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek.
Yığma semtler 'tepkisizlerle' dolu. tepkisizler; düşünenleri, okuyanları, savaşanları küçümsüyorlar.
Reklam
....başka yerime isabet etseydi, muhakkak ölürdüm. fakat kelimeler böyleydi. insanın doğrudan doğruya kalbine veya gözüne, yahut kafatasına gelmezlerdi. düşünce denen o acayip ve gizli şeye, o jelâtin yığınına isabet ederlerdi. onun için birdenbire öldürmezler, bir daha kaybolmamak, sizi bırakmamak için oraya gömülürler, oradan yavaş yavaş gizli ve açık, sizi zehirlerlerdi...
“İçimde kapı gıcırdıyor. Açılıyormuş gibi değil; yıkılıyormuş gibi. Menteşeleri pas tutmuş. Sallanıyor, sarsılıyor ama bir türlü yıkılmıyor.”
Ömrüm... Ah benim ördükçe sökülen Yakasız kolsuz hırkam...
odamı sınırlayan dört duvar arasında, varlığımı ve düşüncelerimi kuşatan hisarın içinde ömrüm azar azar eriyor bir mum gibi, hayır, yanlışım var, ömrüm bir oduna benziyor, ocaktan düşen bir oduna: öteki odunların ateşinde kavrulmuş, kömürleşmiş, ama ne yanmış, ne olduğu gibi kalmış bir oduna benziyor. fakat diğerlerinin dumanından, soluğundan boğulmuş...
insan, kırıldıkça, yara aldıkça insan ilişkilerinden korkar hâle gelir. birisine karşı ciddi duygular beslese dahi harekete geçemez, eyleme dökemez duygusunu. yine, yeni, yeniden eski travmalarını istemeden bugüne getirir. sanki geçmişteki kayıplar, acılar, hüzünler yeniden başka bir yerde, başka bir zamanda tekrar gerçekleşebileceğinin korkusunu, endişesini ve kaygısını yaşar. bunun neticesinde insan ilişkilerinden kaçarak, kendini yalnızlaştırır ve tek güvendiği kişi kendisi olur.
Reklam
Büyük paraların büyük devlet adamlarınca bankalardan çekilip yakınlarına peşkeş çekildiğini çok geçmeden öğrenmiştim. 1950’lere doğru…
Dinciler inancı aklın önüne geçiriyorlar. Temel sloganları "Düşünme uygula!..." Irkçılar otoriteyi aklın önüne koyuyorlar: "Düşünme, buyruğa uy!..." Uydu insan, uydu toplum!
“sen ne dersen de iki gözüm; toplumun yoksul insana saygısı yoktur. romancılar ve hikayeciler, istedikleri kadar kahramanlarını fakir insanlardan seçsinler; boşuna.”
Ahlak düzeni sağlam olmayan ve soyguncularıyla başa çıkamayan bir toplum, ruhunda artakalmış barbarlık duygusunun da baskısıyla soyguncularına karşı hayranlık duyar.
2.002 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.