Bediüzzaman Said Nursi, "İman, ömür ağacının meyvesini cenaze değil, belki ebedi hayata mazhar ve ebedi saadete namzet olan ruhumun, eski yuvasından yıldızlarda gezmek için çıktığını gösterir." diyerek bu gerçeğe parmak bastığı gibi; Onun eserlerindeki Kur'an hakikatlerini şiirleştiren M. Akif de, Rabbine bağlı yaşayan ecdadımızın ruhlarıyla göklerde, meleklerin dünyalarında gezdiğini, +++
Sayfa 61 - +++"Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker, Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer" mısralarıyla terennüm ediyor.Kitabı okuyor
Alışmayacağız!
...Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? “Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın. Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber... M.Akif ERSOY
Reklam
Beni günlük, gelici geçici şeylerden, ferdiyetin dar çerçevesinden kurtaran, bana mücadele heyecanı veren, cemiyet ve cemaat şuuru veren M. Âkif olmuştur.
Sayfa 287 - TEDEV YayınlarıKitabı okudu
Kim demiş Avrupa insanı medeni Ne edep kalmış ne haya çırılçıplak bedeni Eğer medeniyet açıp saçmaksa bedeni Desenize hayvanlar bizden daha medeni... M.Akif ERSOY
"Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor. Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!" beytine gelince hâzirûna hitâben şunları söyledi (İbrahim Sabri Bey): "Efendiler! Bu beytin ikinci mısrâı var ya, bu mısra öyle hârikalar hârikası bir tulüattır ki: Dünya şairleri bir araya gelseler böyle bir mısraı söyleyemezler. Zira bu mısra her şeyden evvel sehl-i mümtenî denen esrarlı bir tecellidir... Güller gibi açıyor, bülbüller gibi şakıyor ve sular gibi akıyor. Tabiatte gülün açtığını, bülbülün öttüğünü ve suların çağıl çağıl aktığını görürüz de aynı akışı, aynı ötüşü dile getirmek elimizden gelmez. İşte üslûp ve ifadelerdeki selâset de bu sevdalı tecellîlerin ifâdeye sığmaz sembolleridir. Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! Pederim, Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, bu mısra için şöyle diyor: "Akif Bey'in hiçbir şiiri olmasaydı; onun şairliğini isbata bu mısra kâfi idi... Bu, akılla, fikirle, düşünüp çalışmakla yazılacak şey değildir. İlhamın özü budur. Bu ilham, İlâhî âlemlerden şairin kalbine vahiy halinde inen bir haldir. İnsanı sarsar... Şiirin, İlâhî bir tarafının olduğuna en büyük delil, bu gibi mısralardır..."
Sayfa 323 - Şule YayınlarıKitabı okudu
"Mustafa Sabri Efendi'nin oğlu İbrahim Sabri Bey de Akif Bey'i çok sever ve hürmet ederdi. "Şair-i Âzamımız" derdi. Bir şekilde, Akif Bey'e o da, Türkiye'de yapılanları, kalemiyle neden tenkid etmediğine dair merakını ihsâs edince, Akif Bey'in şöyle dediğini nakletmişti: "İbrahim Bey, ben yalan söylemem; Allah'ım şahiddir, yemin de etmem... Yeminim olsun ki, mecâlim kalmadı; kendimi toparlayamıyorum. Bu yapılanlar bana çok ağır geldi. Perişanlığımın derecesini size şöyle anlatayım: Secde-i sehivsiz namaz kılamaz oldum. Yahu namazda dalıp gidiyorum. Zihnim öyle perişan..."
Sayfa 314 - Şule YayınlarıKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.