Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gençliğimde radyolarda yalnızca "klasik" Türk (yani Oryantal) müziğinin çalınmasına izin verilirdi. "Halk" için Türk müziğinin çok daha geniş bir anlamı vardı: Halk türkülerini, büyük zilleri, darbukaları ve klarnetleri içeriyordu. "Halk" zorunlu batılılaşma menüsünün parçası olarak boğaz içi vapurlarının megafonlarından iki kıyıya yayıla yayıla Ravel'in, "Balero"suan itibar etmiyordu. Gecekonduya nakledilen Osmanlı Oryantal müziğin karakteristik estetiği daha sonra gayet uygun olarak "Arabesk" adı verilen, meşrutiyeti bizim jakoben entelijensiyanizm bazı kesimlerce hala sorgulanan yeni bir müzik türüne dönüşecekti.
Sayfa 223Kitabı okudu
Fransız filozofu Voltaire ( 1694-1778) sonradan Prusya Kralı II. Friedrich olacak olan kişi ile mektuplaşıyordu, fakat bu şerefli yazışma Voltaire'in incittiği bir Fransız asilzadesi tarafından dövdürülmesine mani olamamıştı. Mozart, Salzburg piskoposu için müzik yazıyordu fakat, uşakların yemekhanesinde yemek yiyordu. Bu durum 19. yy'ın başında çok değişmemişti.
Reklam
Mardin’de beş tane ilkokul vardı ve bu beş ilkokulun müzik dersine de Kemanist Muş'lu Tevfik Bey geliyordu. Mardin’de ilk defa nota ile çalıştığı için adını Domiro koymuşlardı. Bir dersimizde kemanla güzel bir taksim geçtikten sonra, bir şarkının müziğini çalmaya başladı. Bitirdikten sonra bize, “Bu hangi şarkıdır, bilen var mı?” diye sordu. Ben bilmiştim. Fakat cevap vermeye korkuyordum. Çünkü şarkı Kürtçeydi; dışarıda, yani şehir içinde Kürtçe konuşmak yasaktı. Hatta konuşanlardan, eğer tespit edilmişse, kelime başına bir lira ceza alırlardı. Bu yüzdendir, Mardin bir dilsizler kampına dönmüştü. Açıkta konuşamadıkları için el işaretleriyle anlaşmaya çalışıyorlardı. İşte böylesi bir korku atmosferinde ilkin parmağımı kaldırmıştım, hoca da bunu görmüştü. Fakat birden tereddütte kalmıştım. Hoca anlamış ola- cak ki, “Kalk oğlum, korkma söyle” demişti. Ben de bundan aldığım cesaretle, “Berde, berde, lawik deste min berde” dedim ve hocamdan büyük bir aferin aldım.
Sayfa 34 - Aram YayıneviKitabı okudu
Mardin'de beş tane ilkokul vardı ve bu beş ilkokulun müzik dersine de Kemanist Muşlu Tevfik Bey geliyordu. Mardin'de ilk defa nota ile çalıştığı, için adını Domiro koymuşlardı /Bir dersimizde kemanla güzel bir taksim geçtikten sonra, bir şarkının müziğini çalmaya başladı. Bitirdikten sonra bize, "Bu hangi şarkıdır, bilen var mı?" diye sordu. Ben bilmiştim. Fakat cevap vermeye korkuyordum. Çünkü şarkı Kürtçeydi; dışarıda, yani şehir içinde Kürtçe konuşmak yasaktı. Hatta konuşanlardan, eğer tespit edilmişse, kelime başına bir lira ceza alırlardı. Bu yüzdendir, Mardin bir dilsizler kampına dönmüştü. Açıkta konuşamadıkları için el işaretleriyle anlaşmaya çalışıyorlardı. İşte böylesi bir korku atmosferinde ilkin parmağımı kaldırmıştım, hoca da bunu görmüştü. Fakat birden tereddütte kalmıştım. Hoca anlamış olacak ki, "Kalk oğlum, korkma söyle" demişti. Ben de bundan aldığım cesaretle, "Berde, berde, lawik deste min berde" dedim ve hocamdan büyük bir aferin aldım.
Türkiye'de Arusiliğin asıl olarak Ömer Fevzi Mardin ile kurulduğunu belirtimiştik.Hatta tarikatın, kaynaklarda Ömer Fevzi'ye nispetle Arusi-Selamiye-Ömeriye olarak nitelendirildiğine de de­ğinmiştik. Ömer Fevzi Mardin, Mardin'de yerleşik, Peygamber soyundan gelen ve bu yüzden Seyyid diye anılan Şirin Dede adıyla maruf zatın ailesindendir. Mardinizadeler olarak bilinen ailenin ünlü isimleri arasında diplomatlar, sanayiciler, edebiyatçılar, bilimadamları ve hukukçular da yer alıyor. Ord. Prof. Ebul'ula Mardin, Prof. Şerif Mardin, Betül Mardin ve Arif Mardin ailenin bugün bilinen ünlü isimleri arasında yer alıyorlar. Avni Özgürel, Türkiye' nin ilk ABD büyükelçisi Münir Ertegün'ün de aynı aileden olduğunu iddia ediyor. Buna göre Amerika'nın ünlü müzik sanayicilerinden Ahmet Ertegün de Ömer Fevzi Mardin'in akrabaları arasında yer alıyor. Öte yandan Ertegün ailesi Özbekler Tekkesi şeyhleriyle de akraba oluyorlar.