Adalet Ağaoğlu’nu rahatsız eden; her fırsatta romanlarına, öykülerine, tiyatrolarına yansıyan bir durum var: Fildişi kulesinde aydın. İşçisinden, çiftçisinden kopuk ama sosyalist (!) bir aydın... Toplumun sorunlarına ve çürümüşlüğüne yüzeysel yorumlar getirerek düzen siyasetinin içinde boğulan, bireyci aydınlar...
Yazarın oyunlarında genellikle
Adalet Ağaoğlu'nun deyişiyle Türkiye hâlâ Ölmeyi Yatmak'ı bir kez olsun denememiş aydın topluluğuyla dolu. Adalet Ağaoğlu'nun kalemini yansıtan güzel bir inceleme, emeğinize sağlık.
Sözcüklerin çok önemli olduklarına inanıyorum ama şuna da inanıyorum ki, sözcükler putlaştırılmamalı ve sözcüklere, açıkladıkları düşüncelerden daha büyük ilgi gösterilmemeli.
Büyü de baban sana
Büyü de
Acılar alacak
Büyü de baban sana
Büyü de
Yokluklar alacak
Büyü de baban sana büyü de
Bitmez işsizlikler açlıklar alacak
Büyü de
büyü de baban sana
Baskılar işkenceler alacak
Kelepçeler gözaltılar zındanlar alacak
Büyü de
Büyüyüp on yedine geldiğinde
Büyü de baban sana
İdamlar alacak
Sezgileriyle, yaklaşan yıkımı görüyor. Dokunamadığının, doğrudan ulaşamadığının sönmekte olduğunu görüyor. Kimseler yardım edemez. Bir kendi. Nasıl engellemeli bastıran sel sularını. Nasıl engellemeli ki silip süpürmesin o en değerli olanı. Sevdaysa solmak için bahaneler arıyor. Biriktirilmiş sevgileri istiyor ondan bir bir. Bir yakına, bir dosta, bir kardeşe, bir arkadaşa duyulanı. O katlanır çaresiz. Sevgilerinden geçiyor. Onları yok sayıyor. Önce azar azar sonra hepsini. Özenle siliyor anayı babayı. Özenle siliyor dostları. Yoksadıklarıyla besliyor sevdayı. Sevdaysa giderek, dev gibi aynı, daha çok baş istiyor. Bir kendi kalmalıymış.
Biriktirilmiş zamanlar ve ânlar ile sevgileri de biriktiriyoruz aslında. :) İçine sevgisizliği de alarak yer yer kirli bir nehir oluşturuyor, ona da duygularımızın tanımlamasını sığdırıyoruz.