Yaşı ilerledikçe Marley'in iyi günleri ve kötü günleri oluyordu. Hatta iyi dakikaları ve kötü dakikaları... Marley bana yaşamın kısalığını, anlık hazlarını ve kaçırılan fırsatlarını anımsatıyordu.
Bob Marley'in dediği gibi:
" Sen kim oluyorsun da benim yaşadığım hayatı yargılıyorsun? Ben mükemmel değilim ve olmak zorunda da değilim! Parmağınla beni işaret etmeden önce ellerinin temiz olduğundan emin ol!"
Sen kim oluyorsun ki benim yaşadığım hayatı yargılıyorsun? Ben mükemmel değilim ve olmak zorunda da değilim! Parmaklarınla beni göstermeye başlamadan önce kendi ellerinin temiz olduğundan emin ol.
Bob Marley
Bir fikri vardı …
Ona göre,
İnsanların hayatına müzik ve sevgi aşılarsan, onları tedavi edebilirsin.
Aynı bilim adamları gibi.
Barış için konsere çıkmaya hazırlanırken bir adam evine girip onu yaralamıştı. iki gün sonra konserde sahneye çıkıp şarkı söyledi.
Biri ona sordu, neden?
“Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışan insanlar bir gün bile tatil yapmıyor, ben nasıl yapayım?”
Karanlığa ışık tutun!”
"BEN EFSANEYİM " Filminden
Onu kurtaracağımı düşünüyordu. Ama kim kimi kurtarabilmişti şimdiye kadar? Beni kim kurtaracaktı? "Kurtuluş" dedim.
"Ankara'da bir mahalle." Fazlası değil. Belki bir de Bob Marley'in en iyi şarkısı. Daha fazla düşünmeye gerek yok. Adı her yerde, kendisi yok! Kurtulmaya gelmiyoruz dünyaya. Daha da saplanmak için buradayız. Dibine kadar. Onun için çürüyor bedenlerimiz ölünce. Mısırlılar uğraşmış efendileri kurtulsun diye. Ama nafıle. Çaresi yok. Kurtuluşu beklemek yararsız. Gelmez çünkü. Kontenjan dolmuş. Biz daha çok kötülüğün sınırlarını zorluyoruz. Ne kadar iğrenç olabileceğimizi araştırıyoruz. Kinyas ve ben bir deneyin parçalarıyız. İnsanoğlunun çekebileceği acı ve yapabileceği tiksinti veren davranışlarının sınırını saptamak için yapılan bir deney. Belki de bu yazılanlar da yapılan deneyin raporudur... Sonuçsa sınır olmadığıdır. Tek sınır, nefesin alınıp verilemediği noktadır. O seviyeye gelene dek ne kadar acı çekersen, ne kadar kötülük yaparsan senin sınırın budur.