Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

mustafa arslan

mustafa arslan
@marslaan
Oku.
mustafa arslan
@marslaan·Bir kitabı okumaya başladı
Muhtelif Evhamlar Kitabı
Muhtelif Evhamlar KitabıÖmür İklim Demir
8.2/10 · 7,2bin okunma
Reklam
622 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
13 günde okudu
Oblomov
Oblomovİvan Gonçarov
9/10 · 39,1bin okunma
Canlı, hareketli bir ruh bazen hayatın sınırlarını aşar, tatmin edilemez olur; bu yüzden umutsuzluğa düşer, bir an için hayata küser; bu hal, hayatın sırlarını arayan ruhun sıkıntısıdır...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bir çok insan bir çiftlik satın alıp işletir gibievleniyordu, kadın evine çeküdüzen veriyor, işleri yapıyor, annelik, mürebbiyelik ediyordu. İyi bir işadamı çiftliğinin manzarasına nasıl bakarsa onlar da aşka öyle bakıyorlar, yani zamanla ona alışıyor ve artık farkına varmaz oluyorlardı.
Delikanlı iken gençlik güçlerini içinde saklamış, hayatta erkenden anlamıştı ki insanın neşesi de, kudreti de bu taze güçlerden doğar. Ruh bu gençlik kuvvetleriyle beslendikçe hayatın karşısında gevşemez, gemisini her rüzgarda yürütür, hayatı bir yük olarak değil, bir vazife olarak görür.
Reklam
Hatıralar mutlu bir hayatın hatıralarıolursa güzeldir; insana güç kapanmış yaraları hatırlatınca acı şeylerdir.
Aşk onun için artık kızamığa, çiçeğe, sıtmaya tutulmak gibi bir şeydi; aklına gelince ürperiyordu.
Ancak dürüst olmayan insanlar kendilerinden istenen şeyi yapmamak için istenmeyen ve yapılmayacak fedakârlıklardan söz ederler.
İnsan niçin yaşadığını bilmezse günü gününe yaşamakla kalıyor; günün geçmesini, gecenin gelmesini beklemekten başka zevki olmuyor. Bugün nasıl yaşadım, sorusuna cevap vermeden uykuya dalıyor, ertesi gün gene aynı hayat.
"Ma solitude, mon hermitage, mon repos" (Yalnızlığım, inzivam, huzurum)
Reklam
İlyuşa somurta somurta evin içinde, kış bahçesinde büyütülen bir sıcak ülke çiçeği gibi kalıyor ve onun gibi ağır ağır, cansız cansız büyüyordu. Harcanmak isteyen güçleri harcanamayınca içinde kalıyor ve yavaş yavaş körleniyordu.
Bir ölümün nedeni onlarca, bundan önceki ölünün evin kapısından çıkarken başının ayaklarından önce çıkmasıydı; bir yangının nedeni, bir köpeğin üç gece pencerenin altında uluması idi. Bu yüzden ölülerin evden daima ayakları önde çıkmasına dikkat ederler; ama aynı yemekleri aynı oburlukla yerler; eskisi gibi ot üstünde uluyan köpeği döverler veya kovarlar ama gene de çıranın kıvılcımlarını çürümüş döşemenin aralıklarına kaçırmaktan geri kalmazlardı.
Bu mutlu insanların inancına göre hayat olduğundan başka türlü olamaz, olmamalıdır; zaten herkes de onlar gibi yaşıyordur, başka biçimde yaşamak günahtır. Birisi gelse de onlara, başka biçimde çift sürmek, tohum ekmek, hasat yapmak, buğday satmak vardır, dese dünyada inanmazlar. Böyle insanlarda ne diye tutku, heyecan olsun.
Zaten Oblomov yaşlandıkça, kendisine bir çocuk utangaçlığı geliyordu. Dışarı ile bağlantısı azala azala kendi hayatının dışında kalan her şeyden ürküyor, çekiniyordu. Ama odasının çatısındaki çatırtılardan korkmuyordu; onlara alışmıştı. Odasındaki kapanık havanın, bütün gün dört duvar arasında oturmanın sağlığına gece rutubetinden daha az zararlı olacağını, durduğu yerde yemek üstüne yemek yemenin insanı yavaş yavaş cokertecegini düşünmüyordu; çünkü bunlara alışmıştı; alıştığı şeylerden kormuyordu. Alınamadığı şey, hareket etmek, hayata karışmak, adam görmek, öteye beriye koşmaktı. Fazla kalabalıkta boğulur gibi oluyordu; bir kayığa binse, bir daha karaya ayak başlayacağı kuruntusuna kapılıyordu; arabaya binse atlar gemi azıya alıp kacacaklar sanıyordu. Bazen delice korkulara düşüyor, çevresindeki sessizlikten ürküyor, şaşırıp kalıyor, vücudunu soğuk ürpermeler sarıyordu. Gözleri karanlık bir köşeye saplanıyor, oradan bir hayalet çıkıverecek sanıyordu.
57 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.