Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.25
Homo sapiensin ilk atalarının yaşamını ve ilk çağ dönemini yansıtan, animasyon izlermişcesine resmedilmiş bir kitap. Bana kimi zaman maymunlar cehennemi filmini, kimi zaman da vahşi doğa belgesellerini hatırlattı . İlk başlarda sıkıcı bulduğum ama sonrasında bitmeyen macera çeşitlemeleri ile akıcı olduğunu düşündüğüm bu kitap ilk çağ insanlarına bakışınıza farklı bir açı katacak.
Bir insanı veya herhangi bir canlıyı gördüğümüz zaman nasıl hemen kendimizi onun yerine koyarız? Bu olayın teknik terimlerle ifade ediliş biçimi empati kavramıdır. Fakat empati aslında beynin ikincil bir adımıdır. Empati yapmak için öncelikle karşımızdaki varlığın ne hissettiğini anlamamız gerekmektedir. Bu kitabın konusu olan ayna nöronlar tam olarak bu işlevi yerine getirirler.
Kitap ilk olarak maymunlar ve insanlarla yapılan deneylerde el, ayak, ağız gibi organların hareketleri ve bu hareketleri anlama, taklit etme mekanizmaları üzerine odaklanıyor. Kitabın bu ilk yarısı çok fazla teknik terim içermekte olduğu için okunması bir hayli zor ve zahmetli. Fakat kitap ikinci yarıdan itibaren daha açıklayıcı ve okunması kolay bir hale geliyor. Bunun sebebi belki terminolojiye biraz alışmış olmam da olabilir.
Kitabın için deneysel veriler ve kanıtlarla dolu, bilgi yüklü. Özellikle nöroloji öğrencileri için müthiş bir kaynak olabileceğini düşünüyorum. Yine de nörobilimle ilgilenen herkes için insan doğası ve davranışları hakkında son yıllarda yapılmış en büyük keşiflerden birini kaşiflerinin kaleminden okumanın oldukça keyifli bir deneyim olduğunu düşünüyorum.
İlk hikayemizde Dejah Thoris, John Carter ile dolaştığı Helium ormanında aniden ortadan kaybolur.Pew Mogel adlı, Ras Thavas’ın yapay adamlarından biri şeytani planlarını gerçekleştirmek için koz olarak kaçırmıştır prensesi.Amacı Helium’un demir madenlerine el koyup kendisine gemiler yapmak ve Mars’ı işgal etmek.Böylece prensesini kurtarmak için yola çıkan John Carter kendisini antik Korvas şehrinde, koca dev Joog, insan beyinli beyaz maymunlar ve vahşi sıçanlarla sarılı buluverir.
İkinci hikayemizde ise John Carter kendisini, iskelet adam görünümündeki Morgorlar tarafından Jüpiter’e kaçırılırken bulur.Sebebi ise Mars’ı işgal etme planlarında Helium’u kullanmak.Tabi ki John Carter buna izin vermeyeceğini çok net bir şekilde Jüpiter’lilere belli edecektir.
Böylece serinin sonuna geldim.Gelelim eleştirilere, her kitapta bir kadının kaçırılması ve erkek karakterlerin o kadını kurtarmak için bir sürü maceraya atılması.Hele ki Dejah Thoris o kadar sık kaçırıldı ki bu durum bezdirdi bir yerden sonra.John Carter’ın her yerden ve durumdan kolayca kurtulabilmesi, bir yumruğuyla uzaylıları veya vahşi hayvanları yere serebilmesi, her savaşta dövüşte galip gelmesi, bir atlayışıyla metreleri aşması vs. gibi absürtlükler gırlaydı.Boşuna Cüneyt Arkın’ı andırıyor demiyordum yani.Kadınlar ise hep birilerinin karısı olmak için kaçırılan vb. olarak yazılmış.Bunlar dışındaysa gayet güzeldi de aynı zamanda.Kafa dağıtmalık, konu olarak değişik bir şeyler okumak isteyenler için ideal ama olmazsa olmaz bir seri de değil.
En sevdiğim tür olan bilim kurguyu aylardır okumadığım için hasret kalmışım. Çok çok güzeldi ilaç gibi geldi :) Evrim teorisine göre maymundan geldiğimiz düşünülüyor. Peki ya ters evrim olsaydı? Farklı bir gezegende maymunlar gelişmiş, insanlar vahşi kalmış olsaydı ne olurdu? Ya da böyle bir gezegene yaşadığımız Dünya’dan bir insan gitseydi orada başına neler gelirdi? Bilim kurgu klasiklerini seviyorsanız buna da mutlaka bir şans verin.
Ptarthlı Thuvia’nın aşkıyla yanan Dusar Prensi Astok, reddedilince bunu kendisine yediremez ve Heliumlu Carthoris’i de işin içine katan şeytani bir plan yapar.Çünkü bu ikilinin arasında duygusal bir yakınlık olduğunu fark edip kıskanmıştır.Thuvia’yı Aaanthor adlı ıssız bir şehre kaçırır ancak bu kaçırılışın suçlusu Carthoris sanılır Ptarth halkı tarafından.Carthoris de bu yanlışı düzeltmek için yola çıktığında, uçağının konumunun bilinçli olarak bozdurulmasıyla o da kendisini Aaanthor adlı bilinmez, eski ve antik topraklarda buluverir.
İkilimizi ise burada Torquaslı yeşil askerler, beyaz maymunlar, Banth’lar, gerçekçi ile ruhani-gerçekçi’ler, unutulmuş şehrin hayaletleri ve daha nicesi bekliyor olacak.
Carthoris, John Carter’ımızın oğlu oluyor.Bu kitaptan sonra sanırım artık John Carter esintilerini çok görmeyeceğiz ki bence iyi olmuş çünkü öylesi sıkıcı olabilirdi, serinin 11 kitap olduğu düşünülürse.Diğer üç kitaptan daha farklı ve yine akıcı olmakla birlikte güzeldi.Carthoris’in Thuvia ile kavuşması ise yeni başlangıçların yolda olduğunun habercisi gibi.Böylece Mars maceralarına tam gaz devam ediyorum.
Mars’taki oksijensizliğe son vermek üzereyken kendisini yine Dünya’da bulan John Carter, 10 yıldır Mars’a dönmeye çalışıyor ancak bir türlü başaramıyor.Derken bir 1886 gecesi, Hudson’daki dağ evinde aşkının hasretiyle yanıp tutuşurken tekrar Mars’a geri ışınlanıveriyor.
Kutsal bir cennet sanılan Dor Vadisi’nde buluyor kendisini ve cehennemden daha beter bir yer olduğunu keşfediyor.Bitki adamlar, beyaz maymunlar, yırtıcı hayvanlar olan Banth’lar, kutsal Thern’ler, siyah korsanlar ve sonsuz yaşam tanrıçası Issus ile büyük kovalamacalar ve savaşlar yaşıyor.
Tam buradan kurtulmuşken geri döndüğü Helium’da kötü haberler onu bekliyor.Bir yandan Helium halkına kutsal sandıkları Issus’un ve Iss Nehri’nin gerçek yüzünü kanıtlamaya çalışıyor, diğer yandan ise prensesinin izini sürmenin planlarını yapıyor.Tabi ki düşmanları hiç boş durmuyor ve John Carter’ımıza bitmek bilmeyen zor anlar yaşatıyorlar.Peki biricik aşkı Dejah Thoris’ine sonunda tekrar kavuşabilecek mi?
Bol kaçmalı, dövüşlü, savaşlı, tutsak olunmalı soluksuz bir maceraydı yine.Kitapları okurken Cüneyt Arkın filmleri izliyormuş hissi ise hiç bırakmıyor peşimi.Bazı anlar Yeşilçam’dan kesitler bile sunuyor hatta, özellikle baba-oğul tanışma kısmı.Güzel bir serüven şahsen, yine fena bir yerde bitti, kaldığım yerden devam ediyorum o nedenle.
Uzun süredir okuma listemde yer alıyordu. Açıkçası beklediğimden çok farklı buldum. Dindar bir ailede yetişen ancak zamanla tersine bir dönüşüm yaşamış olan yazarın, bu eserinde inancı sorgulamanın ötesinde, kendi düşünce hayatında idama mahkûm ettiği görülüyor.
Kitapta anlamakta zorlandığım, katılmadığım hatta abartılı bulduğum pek çok husus
Böyle bir kitapla neden daha önce tanışmadım diye kızıyorum kendime ama böyle bir his ki iyi ki daha da geç olmadan tanıştım diyorum. Konusu, kurgusu okuduğum tüm bilim kurgu kitaplarından farklı. Maymunların bir gezegeni ele geçirmesi, insanların yaşadığı aynı teknoloji hayat standartları ile yaşaması çok tuhaf.. okumak isteyenlere gönülden tavsiye ediyorum harika ötesi bir kitap
Ters evrimi ele alan, muhteşem anlatımıyla harika bir kitap. Her sayfada insanlığın yaşadığı o korkuyu ve aşağılanmayı derinlerde hissetmemek mümkün değil. Son bölümleri dehşet içinde okudum. Bilim kurgu serisinin içinde efsanelerden biri olabilir.
SUSMANIN HÂLLERİNE DAİR BİR KİTAP: SUSMAK DERDİ
“Kelimeler başta olmak üzere zaman içerisinde insanlar, aşklar, meslekler, evler, yollar her şey değişiyor ama değişen pek bir şey yok aslında. Bu coğrafyanın hikâyesi de kendini tekrar ede ede büyüyor. Susmak Derdi, buna bir itiraz…” Bu cümleler Abdullah Ataşçı’nın Everest Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluşan “Susmak Derdi”nin arka kapağında
Eser üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde yahudi inançları ve yahudi tarihinin özeti. İkinci Bölüm Arap İhaneti iddiası. Üçüncü bölüm yahudiler Türkiye ve İslam aleminin geleceği konuları başlıkları altında çeşitli konulara değinmektedir. Ek olarak Filistin kronolojisi yer almaktadır.
Eser'de yahudilerin kendi oluşturdukları inanç sistemi çerçevesinde kendilerini üstün ırk görmesi ve bunun neticesinde ortadoğuyu nasıl kan gölüne çevirdiklerini ve kendi emelleri doğrultusunda herşeyi mübah gören hasta ruhlu insanların dünyanın başına nasıl bela olduğunu öğreniyoruz.
Filistin meselesini öğrenmek isteyenler için okunması gereken bir eser.
İnsanlığın; Allah'ın(c.c) lanetlediği ve aşağılık maymunlar olun dediği bu hasta ruhlu yahudi mahlukatlardan kurtulması duasıyla
İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliği düşünebilmesidir. Daha önce aksi bir ihtimali aklınıza getirdiniz mi ? Ya düşünemeseydik ? Ya da düşünme özelliği başka bir varlığa verilseydi? Örneğin maymunlara ?
Teknolojinin çok çok ileri olduğu bir zamanı düşünün. Dünyaya çok benzer bir gezegen keşfediliyor. Dışardan bakıldığında her şey mükemmel gözükse de işler pek öyle değil. Bu gezegende insanlar vahşiyken, uygar maymunlar onların efendileri.
Başta beklentim çok yüksek değildi. Okudukça işin içinden çıkamadım. Gitgide içeri çekti ve sonunda darma duman etti. Yıldızlı tavsiyedir. Okuyun okutun arkadaşlar.
gerçekçi, orijinal, şaşırtıcı
çok gerçekçi bir bakış açısı var. Ancak dini ve manevi konularda ön yargılı buldum. İlgimi çeken kısımları not almıştım.
- 19: insan kelimesi gerçekte homo cinsine mensup bir hayvan anlamına gelir. Homo sapiens dışında pek çok tür mevcuttur.
- 20: Homo neandertalensis, Homo erectus, Homo soloensis, Homo denisova, Homo rudolfensis, Homo
