Fakat? Fakat nereye kadar, ne zamana kadar? Onları mağlup edeceğiz ama onlara samimi, sıcak bir güven aşılayabilecek miyiz? Kuşkusuz ayaklanmalarını bastıracağız, ama bizim için yabancı olan o şarkı, türkü, ağıt ve des tanlarını da yok edebilecek miyiz? O ağıt ve destanlarının sesini, gizemli sözlerini, hiç kimsenin anlamadığı o güçlü fısıltılarını, savaşları anlatan, durmadan üretilen sayısız türkü ve ağıtlarını susturabilecek miyiz? Onlar en büyük güçlerini bu sözünü ettiğim şeylerden alıyorlar, dillerinden, destan ve efsanelerin sözlerinden. Güç kaynakları asıl bunlar. Bu şeylerin derinliklerine ulaşıp anlamaya çalışabilecek miyiz, anladıktan sonra yok edebilecek miyiz? Dün öldür dük, bugün öldürüyoruz; bilmiyorum, seher yeli ve ikindi serinliğiyle, gündüzün ışığı, gecenin mehtabıyla, nehirlerinin, göllerinin, dağlarının, vadilerinin, uçurumlarının, göklerinde dolaşan, -bizim görmediğimiz, bilmediğimiz- o asi, isyankar ruhlarını öldürebilecek miyiz? İsyankar ruhlarını öldürebilecek miyiz? Sorunlarım bunlardı...
Çok teşekkür ederim...”