Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hristiyan kaynaklarında yer alan bir rivâyete göre, Ebû Abdullah Gırnata’dan ayrılırken şehrin güney çıkışındaki Büşşerât’a (Alpujarras) giden yol üzerindeki son tepe üzerinden geriye dönüp bakarak ağlamaya başlamış, bunu gören annesi Âişe ona, “Erkekler gibi savunamadığın şehir için şimdi kadınlar gibi ağla” demiştir. Mehmet Âkif Ersoy bunu şöyle nazmetmiştir: Endülüs tâcı elinden alınan bahtı kara, Savuşurken, o güzel mülkü verip ağyâra, Tırmanır bir kayanın sırtına, etrâfa bakar. Bırakıp çıktığı cennet gibi zümrüt ovalar, Başlar ağlatmaya bîçâreyi hüngür hüngür! Karşıdan valide sultan bunu pek haklı görür, Der ki: “Çarpışmadın erkek gibi düşmanlarla; Şimdi, hiç yoksa, kadınlar gibi olsun ağla!” Bu tepe bugün Suspiro del Moro (Mağriblinin iç çekişi) adıyla belirgin bir halde hatta turistik bir nokta olarak tutulmaktadır.
Evladını cephede kaybeden bir Alman Anne'ye, Mehmet Akif Ersoy'un teskini.
" Boşalmasıyla o esnâda üç beş iskemle, Oturdu karşıma bir kır sakallı âdemle, Ridâ-yı mâteme girmiş felâket arkadaşı; Sevimli bir de küçük kız... Ya beş, ya altı yaşı. Reîs-i ailenin pek vakûr olan hüznü, Biraz da reng-i tecellüle kaplıyor yüzünü. Kadın da öylece göstermek istiyor temkîn; Sönük nazarları lâkin bükâ kadar
Reklam
Hasan Basri Çantay, eline bir kalem kağıt alıp, -Bu şiiri yazmak bana düştü. der demez; Mehmet Akif: - Hayırdır nerden çıktı. O kadar şiir gelmiş, ne olmuş? - Beğenilmemiş üstadım. - Ya! Neden acaba? - Üstat bu marşı biz yazacağız! - Yazalım, amma bu para ve ödül şartı olmaz! -Hayır şart felan yok. Siz yazmayı kabul etseydiniz maddeler degiştirilecekti. -Olmaz, nasıl kaldırılacak? Hem ilân edildi bir kere! -Azizim dert ettiğin şeye bak, Meclis buna bir çare bulacaktır. Bak üstadım, bizi zor durumda bırakma. Ben ya da başkası ne yazarsa yazsın sizin yazdığınız gibi olmaz. Hem unutma ki; güneş varken yıldızı kim arar?
Sayfa 36 - İncir ÇekirdeğiKitabı okudu
Senin etrâfını alsın ki yığınlarca sefil, Kimi idmanlı edebsiz, kimi ta'limli rezîl. Kiminin fıtratı âzâde hayâ kaydından; Kiminin iffeti ikbâline etten kalkan. O kumarbaz, bu harâmî, şunu dersen, ayyâş. Sonra mecmûu müzevvir, mütebasbıs, kallâş... Bu muhîtin bakalım şimdi içinden çıkabil; Ne yaparsın ömer olsan, yine hâlin müşkil. Uğramaz doğru adam semtine, lâkin, heyhat, Gece gündüz seni ıdlâle müvekkel haşerat! Kulağın hak söze artık ebediyyen hasret; Kustuğun herze: ya hikmet, ya büyük bir ni'met! Yutan olmazsa dedin, öyle mi beyhûde merak; Dalkavuklar onu hazmetmeye candan müştak! Geyirirsin herifin burnuna, oh, der, ne nefis! Aksırırsın, vay efendim, bu ne âheng-i selîs! Tükürürsün o mülevves yüze "hak tû!" diyerek; sırıtır: "sorma, samîmiyyetimiz pek yüksek. "
Barış Manço Fransa`da bir televizyon kanalının canlı yayınına konuk olur. Küstah bir spiker vardır ve Barış Manço ile dalga geçmeye çalışmaktadır. Sürekli “İşte Türk, yani barbar, vahşi vs.”` demektedir. Barış Manço daha fazla dayanamaz ve spikere “Yanınızda kagıt para var mı?” diye sorar. Bu soruya spiker şaşırır ve “evet var ama ne olacak”
Haziranda Ölmek Zor....
youtu.be/xBp4URkG9do Hasret Gültekin’in Yorumuyla 33 Kurşun Dewrimci Şairler ölümsüzdür... Haziran Gülleri, 1. Orhan Kemal – 2 Haziran 1970 Hasan Hüseyin Korkmazgil’in 13 yıl yüreğinde taşıdıktan sonra yazdığı şiirin adıdır: “Haziran’da Ölmek Zor”. Nazım Hikmet’in ölümüyle oluşmaya başlayan dizeler, başka bir dostunun, Orhan Kemal’in
Reklam
Mehmet Akif bir şiirinde der ki : "Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası, Dostunun yüz karası düşmanının maskarası . Kuzum ayıp mı çalışmak, günah mı yük taşımak? Ayıp ,dilencilik, işlerken el ,yürürken ayak..."
Mithat Cemal, Ömer Rıza Doğrul'un hazırladığı Safahat baskılarının başına konan "Akif'in Sanatkar Tarafı Hakkında Notlar"da da nükteci tarafına değinir. Şöyle der: "Redhouse'ın 'letaif-i hicviye' ve 'letaif-i istihza' diye tercüme ettiği İngilizce 'homour' kelimesinin mefhumu konuşurken ve yazarken Akif'te çok mizaçlaşan şeydi. Buradaki "mizaçlaşan" ifadesine dikkat etmek gerekir. Denebilir ki nükte Akif'te bir kişilik özelliğidir. Ama ironi, "mizaçlaşan" bir şeydir. Önceden var olan değil, sonradan oluşan bir şey. Akif'e bir bütün olarak baktığımızda, bunun onun yaşadığı dönemin şartlarıyla açıklanabileceğini sanıyorum. Sanki felaketler, acılar, yokluklar içinde düşünen, düşüncelerini dillendirmeye çalışan Akif bir çeşit trajik mizahtan kaçınamıyor. Çünkü memleketin gerçek durumu böyledir ve Akif de hakikatçidir.
Sayfa 11 - Beyan YayınlarıKitabı okudu
254 öğeden 161 ile 170 arasındakiler gösteriliyor.